Yeşil değil Yemyeşil…

Mustafa Işık
6 Şubat 2012

Soğuklar hayatımızı donduruyor daha vahimi düşünceyi de, bilinci de dondurup durdurması…

Buzul çağlarının yeniden başladığı veya başlayacağı yaygarasıyla; yıllardır yapılan ölçüm, araştırma ve hesaplamaların değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkan küresel ısınma sonucunu geçersizleştirme girişimleri yeni değildir. Benzer bir durum, yenilenebilir enerjinin ne kadar yeşil olduğu konusunda da zaman belirsiz, maksat belirli çıkışlarla yapılmaktadır.

Tüm bu yapılanların, karşıt görüş olsa bile oluşturduğu farkındalıkla dikkatleri biraz da olsa bu konulara çekmiş olması bir artı fakat ülkemizde sorumluluğun, akademi-erk eksenli sebep sonuç ilişkisinde karşılıklı ithafların tam ortasında kalıp sahipsizleşmesi önemli sorun olarak sürüyor.

Bilgi ve bilimsellikten uzak, mutaassıp düzeyde yandaşlık veya muhalefet dürtüleriyle yargılarımızı verdiğimiz tüm konularda olduğu gibi, bu konularda da doğruya olan açlığımız ömürlerimizi ve geleceğimizi çalmaya devam ediyor. Sorunun temelinde “kimlikli bilgi” ve “kimliksiz bilim” vardır.

Duyularla algılanan bilginin, değerlendirildiği yerlerde duygusallıktan uzak olması gerekir.

Bilim kendi kimliğinden çıkıp, medyatik yorum ve yaklaşımlara kaydığı anda “film” olur, bu durumda filmin başrolündeki oynayanın etiketinin aktörlüğüne hiç mi hiç etkisi yoktur.

İsterdim ki; bu ve benzer işlemlerde kullanılan geçmişi analiz etme ve kimlikli bilgi çıkarma yeteneğine biz de sahip olup bu medyatikliğin kısmen de olsa önüne geçirebilseydik.

Belki o zaman buzullardan binlerce metrelik buz sondajları ile aldıkları kesitleri depolayan, yeri geldiğinde bunları bir tarih kitabının sayfalarını çevirircesine analiz edip bilgiyi arıtan ve aldığı bu bilgi ile de geleceği tahmin etmeye çalışanlar kadar konuşma hakkımız olabilirdi…

Ya da Hindistan’daki tarihin milyarlarına şahit olmuş, ülkeler büyüklüğündeki volkanik oluşumların içindeki bazalttan milyar yıllık manyetik kayıtları bulup imbikleyerek anlamlandıran ve gidişi analiz etmeye çalışanlar kadar..

***

Yaşayan tüm organizmalar, onların yaptıkları ve içinde bulundukları, ekosistemi etkiler. Bu etkiler kimi zaman iklim ile kimi zaman toprak ile kimi zaman da insan ile ortaya çıkar. Bunları izale etmenin yolu izolasyon değildir. İzolasyon bu canlı ve süreğen döngünün koparak bitmesi demektir ki şu an ki sorun da zaten bu kopmaları tetikleyen unsurlardan kaynaklanmaktadır.

Küresel ısınmaya sebep olduğu belirtilen atmosferdeki gazların sera etkisi, böyle bir örnektir, doğrudan değil, güneşin etkisiyle dolaylı olarak. Aynı şekilde ozon tabakasının incelerek zararlı ışınlara olan direncinin insani faktörler ile azalması ve tüm canlıları olumsuz etkileyecek duruma gelmesi de.

Bu oluşumlarda insanın “katalizör” olma ısrarı ile oluşan “katalist” etkisi çok büyüktür.

Son yıllarda gözlenen değerler; son yüzyılda atmosferdeki karbondioskit miktarının 800 bin yıllık değişiminde daha önce hiç görülmeyen bir artışla yaklaşık iki katına dayandığını gösterirken yeni bir miladın başladığını söylüyor. Durum diğer sera gazlarında da  çok farklı değil. Küresel olarak bu artışın %90’dan fazlası fosil kaynaklı yakıtlardan ve endüstriyel üretimlerden kaynaklanıyor. Mesele dengedir, yaptığınız salımı, alımla dengeleyebiliyorsanız ve bunu sürdürelebilir kılıyorsanız sorun çözülmüştür. Bu durum sadece sera gazları değil, çöp ve diğer atıklar için de geçerlidir.

Son iki yüzyılda gelinen sonuçlar nüfus ve hayat tarzıyla, dünyayanın istiap haddinin aşıldığını gösteriyor; insanlık kendinden geçmiş, “ne yardan geçebiliyor, ne de serden”.

***

Bilgiden çok algıyı ve yanılgıyı amaçlayan yenilenebilir enerji ithamları ve yargıları çoğu zaman belli tarafsal amaçlara yönelik olarak yapılmaktadır. Bu amaçlarla yenilenebilir enerji seçenekleri için dillendirilen “hiç bir enerji küresel iklim değişikliğinde masum değildir” gibi söylemler ile ortaya çıkarılmak istenenler sanki “aymaz hırsız ev sahibini bastırırmış” mucibinde; çalınan temizler ve ısrarla yutturulan kirler eşliğinde.

Temiz ve kirli beşerî olgularıdır, insan ister temizi kirli yapar, ister kirliyi temiz yapar, sonucu belirleyen ise hep mizanındaki değişmeyen “temiz”ler ve “kir”lerdir.

Yenilenebilir enerji bir amaç değildir, enerji ihtiyaçlarının daha zararsız karşılanmasında bir araçtır. Yenilenebilir enerjinin üretiminden kurulumuna, çalıştırılmasından bakım-onarım ve çevresel etki değerlendirmesine kadar her safhasında “yenilenebilir ideoloji”ye sadakat esastır. Doğrudan veya dolaylı herhangi bir safhada bunun dışında bir amaç, özdeki bu “temiz” kavramını kirletecektir. Bunun gibi özellikle son on yıldır duyulmaya başlayan, hayatın tüm ihtiyaçlarında; giyimden ambalaja, uçaktan otomobile, elektronikten optiğe, yenilenebilir bazlı üretim felsefeleri oluşturulmaya çalışılmaktadır. Karbon nötr üretim seçenekleri, yenilenebilir alternatif hammadde kullanımları, geridönüşüm altyapıları hep bunun yansımalarıdır.

Bu hayat tarzlarımıza sunulan bilinç alternatifli seçeneklere sürekli “ölelim mi?” diyenlere, “ölmeyelim! ama öldürmeyelim de” diyerek, bize dayatılan ezberlere ve ihtiyaçların giderilmesindeki sınırsızlığa dikkat çekmek isterim.

***

Hayat tarzlarının yeşillenmediği zihniyetlerde, ne yapacağınız bol yeşillenmeli yenilenebilir enerji ne de yemyeşil olduğu ifade edilen sıfır karbonlu seçenekler etki oluşturabilecektir.

Bilginin yeşilliği ancak yemyeşil düşünce ile; hayatın yeşil araçları ancak yemyeşil amaçlar ile mümkündür!

Yemyeşil yenilenebilir enerjiler için biraz da yeşil anlayış ve bilinç gerekiyor.

Hayatı yeşil olmayanın enerjisinin yeşil olması, gidişi yeşil olmayanın akıbetinin yemyeşil olması beklenemez…