Yaklaşan Yerel Seçimler ve Sürdürülebilir Şehirler

Ethem Yenigün
15 Kasım 2012

2014 yılında yapılmasına kesin gözüyle bakılan yerel yönetim seçimleri öncesinde, bir moda haline gelen sürdürülebilir şehir kavramı ile seçim konuşmalarında ve bildirilerinde sürekli karşılaşacağız gibi görünüyor. Bu kavramın, geçmiş seçim döneminin moda kavramları olan “strateji, katılımcılık, cinsiyet eşitlikçi…vb” “büyülü” kavramlar gibi anlamından farklı ve gereksiz kullanılmadan önce literatürde ne demek olduğunu ve özellikle bizim için ne anlamlara gelebileceğini bu yazımda ele alacağım.

Sürdürülebilirlik kavramı, birçok disiplin gibi, yerel yönetimler literatüründe de kullanılmaya başlanarak “sürdürülebilir şehir” olgusunda somutlaştı. Özellikle ülkemizde son birkaç yıldır sıkça kullanılmaya başlanan bu kavramın gelişmiş ülkelerde ortaya çıkışı 1990’ların başına kadar gidebilmektedir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nin Seattle kentinde, 1993 yılında “Sürdürülebilir Seattle, 1993, Toplumun Sürdürülebilirlik Endeksi” çalışması yapıldı. Ana hatları ile iklim değişimi veya küresel ısınma olarak adlandırabileceğimiz nedenlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan “sürdürülebilir şehir” kavramının ülkemizde gündeme gelmeye başlamasının maalesef bu sonuçların doğal bir nedeni olarak değil, daha çok kavramın popülaritesinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Genel olarak çıkış noktasını, sanayileşme, kentleşme, büyüme…vb olguların kentlerde ve kentlerde yaşayan insanlar üzerindeki ve kentleşmenin çevre üzerindeki etkisinin en aza indirgenmesinden alan sürdürülebilir şehir kavramı zamanla, sistematik ve disiplinli bir yaklaşımla daha analitik bir şekle girmiş ve bir dizi veri ile ifade edilen veri setleriyle somutlaşmıştır. Bunun bir sonucu olarak da, bu veriler hem yerel hem de ulusal veya federal karar alıcılar tarafından politikaları için birer girdi olarak kullanılmıştır.

Bir yandan kentsel alandaki gelişmelerin ve kentsel yaşamın doğaya en az zarar vermesini diğer yandan kentlerde yaşayan insanların sağlıklı bir ortamda yaşamasını amaçlayan bu endeks, yenilebilir enerji, katı atık ve atık sular; bisiklet yolları, engelli yolları, yeşil alanlar, yürüme yolları gibi kentsel altyapı planlaması içinde değerlendirilebilecek alanları, hava ulaşımının neden olduğu kirlilik, evsizlerin oranı, 18 yaş altı hamilelerin oranı, HIV virüsü taşıyanların oranı, alternatif ulaşım yolları, yoksulluk, göç, iş gücüne katılan kadın oranı, sivil toplum kuruluşlarına üye olanların sayısı…vb çok geniş bir veri setinden oluşmaktadır. Bu veri setinde, yukarıda sıralanan genel veriler olduğu gibi, yerleşim yerine özgü veriler de bulunmaktadır; İstanbul için depremle ilgili verilerin olması gibi.

Ülkemizde, bu endeks bir yandan Türkiye’nin özellikle büyük şehirleri için oluşturulmaya çalışılırken, diğer yandan bu kavram için metodoloji önerileri de tartışılmaya başlandı. Bu gelişmeler, çalışmaların yakın bir dönemde artacağını, belki de bir kurum tarafından tüm şehirler için endeks hazırlanabileceğini gösteriyor. Ancak bu aşamada Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun veri toplama sistematiğinin sorun olacağını düşünüyorum. Çünkü, TÜİK verileri toplarken, kentsel alan, il veya ilçe alanı gibi coğrafi ayrımları dikkate alan bir yöntem değil, istatistiki bölge sınıflandırması diye tabir edilen ve çoğu durumda, komşu olan birden çok il için sadece bir veri toplayan bir yöntem uyguluyor. Örneğin sadece Şanlıurfa için değil, Şanlıurfa ve Diyarbakır için birlikte tek bir veri üretiyor. Diğer açından da bu veriler örneklem yöntemiyle toplandığı için, bunların detaylarına da ulaşmak zor oluyor.

Endeksi oluşturmanın zorluğu yanında böyle bir endeksin objektif olması gibi riskleri de olacağı için, bu riskler politika oluşturma sürecinde sorunlar çıkmasına neden olabilir. Örneğin, böyle bir endeks çalışması için ilk başvurulan veri nüfus olacaktır. Oysa, İstanbul nüfusunun ne kadar olduğunun bile tartışma konusu olduğunu biliyoruz.  Aynı örnekten devam edersek, nüfusun konusunda bir uzlaşı olduğunu varsayalım. Karşımıza çıkacak diğer bir sorun, göç gibi nüfusu etkileyen olguların, takibi olacaktır. Örneğin, ne kadar göç geliyor ve bu kentsel hizmetleri nasıl etkileyecek?

Vatandaşlar için böyle bir çalışmanın yapılması, veri setlerinin gerçeği yansıtıp yansıtmamasının ötesinde yöneticilerin konuyla ilgili farkındalıklarını göstereceği için önemlidir. Endekslerin doğruyu göstermesi ise somut politikalar için önerileri şekillendirdiği için çok daha gereklidir.

İstatistiklerin ötesinde, vatandaşlar için önemli olan hangi endeks veya metodoloji kullanılırsa kullanılsın, çalışmanın bütün olarak yaşam kalitelerini nasıl etkilediği olmalıdır. Örneğin, kişi başına düşen araç sayısı, yapılan duble yollar, yeni metro hatları, metrobüs hattının uzunluğu…vb sonuçlar sevindiricidir. Ancak bunların somutlaşması vatandaşlar için, iş çıkışı trafikte daha az kalmayı, metrobüsü daha az beklemeyi ve daha insani şartlarda seyahati, daha temiz denizleri, daha yeşil kentleri, toplu ulaşıma engellilerin de ulaşması ise o zaman bu çalışmalar yaşam kalitesini arttırmış olur ve gerçekten “sürdürülebilir şehir”i ifade eder.

Sürdürülebilir şehir kapsamında tartışılan ana konular olan su, ulaşım, enerji, kentsel dönüşüm…vb güncel politikalara hep bu açıdan bakılması gerektiği kanaatideyim. Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da bu düzenlemeler, çevre tahribatını neden oluyorsa, o zaman başa dönüp “sürdürülebilirlik” kavramına tekrar dönmek gerekmektedir. Yani, orman kenarında bir evde oturmak şehir içinde yaşamaktan daha iyi olabilir. Ama bu eğer ormanı tahrip etmek pahasına olacaksa o zaman bu “sürdürülebilir” olmayacaktır. Benzer şekilde, su sorunu çekmemek ana temennilerden biridir.  Ama bu su sorunu çekmemenin sonucu, bir havzanın bozulması pahası olacaksa, şehir suyu yakında bulunan ve zengin bir biyoçeşitliliğe ev sahibi yapan bir havzadan sağlanacaksa o zaman bu yaşam kalitesini artırıyor anlamına gelmez. Bu dengeye dikkat etmek gerekiyor.

Sonuç olarak, sürdürülebilir şehir kavramı, doğayı da önemseyerek, yaşam kalitemizi arttıran bir kavramı ifade ederek gündeme gelmeye başladı. Detaylı incelendiğinde bir veri setiyle somutlaşan bu kavramın gerçek bir politika üretme aracı olması, doğru verileri içermesine bağlıdır. Sürdürülebilir şehir konusunda yapılan araştırmalarda ve kavramın kullanılmasında bu hususlara dikkat edilmelidir.  Yoksa Bu çalışmalar birbirine benzeyen ve ne işe yaradığı bilinmeyen birçok rapor üretmenin ötesine geçemeyecektir. Sahi, sürdürülebilir şehir raporları ne işe yarıyor?