Yakanlar ve Yakınanlar…

Mustafa Işık
25 Ağustos 2011

Enerji gündemimiz bu günlerde çok hareketli. Bir yandan güneş enerjisi projelerinin güç bağlantı kapasiteleri “ilk adım” olarak açıklanırken, diğer yandan fisyon enerjisi önündeki engeller kaldırılarak “kolaylıklar” sağlanıyor. Fakat bu süreçteki nacizane görebildiğimiz yegane gerçek bu küçük ve cılız “ilk adımlar” ile büyük “kolaylıklar” yakalanamıyor.

Yenilenebilir enerjinin, ar-geden enerji projelerine kadar her sahasında “bilinçle” yapacaklarımız gelecek açısından “kolaylıklarımız” olurken, buna alternatif, sicili bozuk enerji üretim mekanizmalar ile ilgili yapacaklarımız da “zorunlu maliyetlerimiz” olmaya devam ediyor.

Enerji maliyet (ekolojik etki dahil) değişimleri ve bağımlılıklar alternatif arayışlarını tetikleyen en önemli etkenlerdendir. “Sürekli” enerji bağımlılıklarındaki zorlamaları kaldırmanın yolu, “süreksiz” enerji bağımlılığı mıdır? Yoksa tümden “enerji bağımsızlığı” mıdır? Bu ayrımın farkındalığı çok önemlidir.

Bu “öneme” ihtimam gösteren bir takım ülkeler enerji bağımsızlıkları uğruna, sürekli enerji bağımlılığındaki birim enerji maliyetlerinin onlarca katını ödeyerek, yaptıkları yatırımın geri dönüşü on seneden fazla bile olsa, bağımsız enerji yatırımları gerçekleştirmektedirler. Bunu yaparken, geri dönüşümdeki uzunluk “takıntısı” yerine; maliyeti ölçeklenemeyen ekolojik dengeler, ekonomik hareketlilik ve en önemlisi de kurulduğu günden itibaren sistemin kaynak bağımsızlığı ağır basmaktadır.

Hep sormuşumdur, erk sahipleri enerji arzı –veya enerji arz açığı- problemini çözerken önceliğe hep “ucuz”u koymak zorunluluğunu, hangi görecelik ile yaparlar ve “oturulan dalların kesilmesine” sebep olabilecek öncelikleri düşünürken neden “sonralık teferruatlar” olarak görürler. Ucuzluğu en uzağındaki terslik olarak biz pahalı alalım manasında algılamayalım, kastımızdaki anlam, “kalite” ve maliyetteki “hesaplı” kavramıdır.

Bir zamanlar ucuzluk kavramı altında bildiğimiz veya bilemediğimiz, ama kesinlikle anlamakta zorluk çektiğimiz “esbap-ı maksus” ile enerji arzımızı doğal gaza ipotekleyenler, o gün yapılması gerekenlerin ihmalkarlığını bir on yıl daha ödetecekler gibi bu millete. O günlerde sığınılan “yokluk” kavramına, memlekette on senelerdir boşa esen rüzgarın bazı bölgelerde neredeyse %50 kapasite kullanımına ulaşan gücünün, o günlerde evlerin üzerinde kurulan su ısıtıcılar ile dünyanın en çok güneşten faydalanan ülkesi olmanın, aynı zamanlarda deneme üretimlerinde çok iyi performans veren jeotermal üretimlerin net bir cevap olacağını düşünüyorum.

Geleceğin enerji enstrümanları hakkında bu kadar açık işaretler var iken bu gün geldiğimiz “enerji arz açığının” çözümlerinde, konunun ders alma amaçlı olarak iyi irdelenmesi gerektiği kanaatindeyim. Zamanında alınmayan kararlar ve atılmayan adımlar, bu gün karşımıza intikam alırcasına içinden çıkılmaz “paradoks”lar halinde, istenmeyen kararların alınmasını zorlamakta bizi.

Değişimin çok hızlı olduğu enerji sektöründe ne maliyetler eski seviyesinde, ne de sistemler ve ülkeler eskisi gibi. Açık olan “yakılanlardan” kazanılan enerjinin sonuçta “yakınanları” doğurduğu.

Günümüzde anakronik yöntemlerin enerji üretimlerinde yerinin olmadığı, geleceğin “sürdürülebilir” modellerinde “yenilenebilir” yöntemlerin olması gerektiği tüm çıplaklığı ile ortadadır. Bu gerçeği göremeyenler, bu değişimi kabullenmeyip ayak uyduramayanlar, –şimdilik- Almanya ve Japonya’yı mecbur eden bilinç ve zorunluluk ile tercih ettikleri seçenekler gibi tarihin derinliklerinde hakettikleri yeri alacaklardır. İnsanoğlu artık enerji ve diğer tüm ihtiyaçların temininde, ayrılıkçı zorbalığın yerine uzlaşıcı ve bütünleştirici “yakmayan” çözümlere odaklanmaya başlamıştır. Enerji üretiminde de, mevcut dengeleri bozmayacak ve etkilemeyecek doğal angajmanlar ile “aykırılık” değil “uyumluluk” tabanında bütünleşmiş yöntemler ile sistemleri oluşturmaya devam edecektir.

Umarız bu öze dönüş ve uyumluluk, bireysel uyanışlar ve hassasiyetler ile, bilinçli toplumsal birlikteliklere dönüşerek insanı insan yapan evsaf-ı hakikate vakıf, atılımlara da yardımcı olur.

Fisyon ve yakma teknolojileri ile enerji bağımsızlığı ilan edeceklerini düşünenler, bundan on yıl kadar önce doğal gaz seçimi ile işin kolayını seçenlerin bugün kü düştükleri duruma düşmeyeceklerinin garantisini hangi güvence ile alıyorlar acaba? Bu gün cari açık ile ilgili faturayı enerjinin dışa bağımlılığına kesip, bunu düşürmenin ve engellemenin yegane çıkar yolunun “yakmak” ve birilerinin kuracakları santrallerden alacağımız enerji olduğu söylerken, başka sürekli bağımlılıkların müsebbibi olmuyorlar mı? Tecahül-ü arifane bir şekilde; fisyon temelli enerjiyi savunurken öne sürülen -sözde- olumlu etkilerinin, nedense karbon temelli yakmalar söz konusu olunca arka plana itilmesi ne derece mevzun sizlerin takdirine bırakıyorum.

Öte yandan yüz binlerce yıllık süreçlerde “facia”yı fakir bırakacak, “felaket”i ise iyimserlik olarak niteleyecek mahiyette sonuçlara haiz atıklarının uygun teknik ile bertarafının mümkün olmadığı enerji üretim tekniklerinin, alternatifleri var iken, çevreci olduğunu ve çevre ile uyumlu olarak enerji üreteceğini söylemek ne derece izanidir. Bu gün üçün beşin hesabında olduğumuz iyi günlerde, güzelliğin ve stratejinin zirvesi olan bu toprak parçasında ortaya çıkacak bir facia ihtimalinde bile ne durumda olabileceğimize Japonya bir örnek olarak karşımızda durmakta. Japonya “merkepten düşen” biri, bize de düşmeden önce, aslında bu merkebin ne menem olduğunu ihalelerden çekilmekle gösterdi. Çok uzak olmayan bir gün, bu gün karbon emisyonlarına verilen önem ve yapı ile ödetilen bedeller gibi, insanlık açısından bu kadar büyük risk taşıyan sonuçlara sebep olanların faaliyetleri de mutlaka faturalandırılacaktır.

Temelinde ister “enerji”, ister “politik”, ister “güç”, hangi nitelikteki hırs olursa olsun, aklın ve analitik yaklaşımın insanlık ve ülke açısından gerekli feraset ve basiret örneği ile doğru kararların alınmasını sağlayabileceğini düşünüyorum.

Zaman, bu teknik ve teknolojinin artık mecburiyetler ve alternatifsizlik dahil her yönden “atılan taşla ürkütülen kurbağaya değmediğini” göstermiştir.

Ülkemizin teknik ve teknolojik açıdan otorite, güç ve büyüklüğün sembolü olmuş araçlarından biri olan fisyon teknolojisine vakıf olması ve bu konuda geleceğin sistemleri ile ilgili “füzyon” dahil tüm alternatif enerji yarışlarında bulunması ve bilmesi gerekir. Bu bilgi ve tekniğe sahip olmak için yöntem doğruluğunun, sahiplik açısından en önemli kriter olduğunu düşünüyorum.

“Bor” konusunda özelleştirmeme(!) kararı alan aklın, bir o kadar stratejik olan enerji konusunda, seçeneklerini daha iyi değerlendireceğini, gerektiği durumlarda aktif olarak üstüne düşeni fazlasıyla yapacağını düşünüyorum.

Köklü değişimler “eşzamansızlık” kabul etmez, ederse değişim olmaz, olsa olsa ancak taklit olur. Zaman ise ne acımasız ve adaletlidir, ister birey ister toplum olarak ona “yükleyemediklerinizi” gün gelir o size “yükler”, hemde zamana aşımına uğratmadan.