Yabancının Türkiye Güneşine Olan Merakı
Bu yazıda, üzerinde parlak güneşi hiç eksik olmayan ülkemizin, üzerinde parçalı bulutlar (şimdilik kara demeyeyim) dolaşan sektörüne farklı açılardan yaklaşmayı istediğim için, işin temeline inip, yabancı sermayenin hangi amaçla ülkemize geldiğine, neler beklediğine, karşılığında da ne bulduğuna dair birkaç paragraf yazmaya karar verdim.
Öncelikle, yabancı sermaye başka bir ülkeye yatırım yapmaya giderken nelere dikkat eder ona bakalım. Öncelikle, kendi çalışacağı alanda bir yatırım potansiyeli olup olmadığına bakar, sonra o ülkenin genel ekonomik ve siyasi yapısında bir istikrar olup olmadığına bakar, bütün bunların sonunda da pazardaki durumu ayrıntılı inceleyerek, ne tür ne vadede bir yatırım yapması gerektiğine karar verir. Ülkemizin son yıllardaki ekonomik ve siyasi performansına bakarsak yabancı yatırımcının ülkemizi tercih etmesi için -ülkemiz için hayırlı ya da değil- pek çok neden olduğu görülmektedir. Önceki yıllara göre daha istikrarlı bir ortam, enflasyon, faiz, kur denklemindeki nispeten az oynaklık ve ortaya konan özel ve cazip bir pazar, yatırımcının ilgisini daha fazla çekmeye başladı. Olaya enerji sektörü özelinde bakarsak; özelleştirmeler, elektrik üretimi ve ticareti, son zamanlarda daha da artan oranda doğalgaz ve petrol araması, çıkarımı, dağıtımı ve ticareti başta olmak üzere pek çok alanda yabancı yatırımcının giderek artan ilgisini görmekteyiz.
Alman güneş sektörünü inceleyen Goetzpartners raporuna göre, fazlasıyla doygunluğa ulaşmış Alman pazarında 2017’ye kadar ileri gelen 232 Alman firmanın sadece 86 tanesi ayakta kalacak. Bu firmaların birçoğu ya kapanacak ya da kendine başka pazarlar arayacak. Bu sebeple Başta AB genelindeki kriz ve arz/talep dengesizliğinden dolayı oluşan pazar sıkışlığının etkisiyle, yenilenebilir enerji alanında da yabancı ilgisi! ve yatırımı! oldukça fazlalaşmaya başladı. Özellikle gelişmiş ülkelerden gelen üreticiler ile mühendislik ve inşaat firmalarının yanında, yatırımcılar da bir noktada kendi ülkelerinde yaşadıkları tecrübeleri ülkemize yansıtacak şekilde, kendileri için para kazandıracak bu pazara girmeye çalışıyorlar. Aslında globalleşen bu dünyada, kendi enerji sektörümüzün gelişmesine de katkıda bulunuyorlar. Başta hidroelektrik ve rüzgar enerjisi olmak üzere, birçok inşaat firması, ekipman üreticisi ve yatırımcı ülkemizde boy göstermektedir. Statkraft, RWE, EnbW, Enercon, Vestas, Gehrlicher vb sıra uzayıp gider. Elbette ki ülkemizde bulunan veya bulunmaya çalışan her yabancı firma yetenekli veya alanında uzman olarak tanımlanamayacağı gibi, ülkemiz için de çok faydalı olacaktır diyemeyiz. Bunu maalesef gezdiğimiz fuarlar da, yaptığımız görüşmelerde görüyoruz. Ülkemiz hakkında tam doğru olmayan teknik bilgiye sahip, yasal mevzuatı doğru bir şekilde yorumlayamayan firmaların da sektörde olduğunu biliyoruz.
Peki bu firmalar ülkemize niye bu kadar meraklılar? Yenilenebilir enerji alanında ülkenin konumu mu yoksa pazar mı çok vaat kâr, yoksa mevzuat veya teşvik mi çok elverişli veya açık? Konum ve pazara evet demek ne kadar kolay ve doğruysa, mevzuat ve teşvik kısmına ise evet demekte maalesef o kadar zor. AB genelinde İspanya’dan sonraki en yüksek 2. güneş potansiyeli, İngiltere’den sonraki en yüksek 2. rüzgar potansiyeline sahip konumda olan, hele de henüz bakir ve boş bir pazara sahipseniz herkesin iştahı doğal olarak kabarır. Fakat bu konumda olan bir ülke için, 2 GW’a bile ulaşamayan bir rüzgar, kaç MW olduğu belli olmayan bir güneş kurulumu olmasının yani pazarın bu denli boş olmasının bir nedeni olsa gerek. Bunun en başta gelen sebeplerinden birisi, yenilenebilir enerjiye verilen düşük tarifeler yani parasal teşvikler olup, bu konuda 2005’teki YEK Kanunu’ndan beri devamlı konuştuğumuz için, konunun doğruluğu veya yanlışlığına girmeyeceğim- ki pek çok yanlışın yanında birtakım doğrular da yok değil.
Benim esas üzerinde durmak istediğim konu, fiyat teşviki dışındaki diğer uygulamalar. Özellikle güneş sektörünü doğru bir şekilde yapılandırmak amacıyla, Bakanlık, EPDK vs çeşitli kurumlarca yapılan mevzuat çalışmaları, maalesef birtakım karışıklıklara yol açmaktadır. En başta gelen mevzuat ise “sahada ölçüm zorunluluğu”. Finansörlerin, projelerin en doğru şekliyle yapılmasını talep etmelerinin, çıkarılmasındaki en önemli sebeplerden biri olduğu “ölçüm zorunluluğu”, saha ölçümlerinin uydu ve diğer kaynaklardan elde edilen verilere göre daha yanıltıcı olabileceği pek çok uzman tarafından belirtilmesine rağmen, 6 ay gibi iyice yanıltıcı olabilecek bir süreyle yönetmelik olarak çıkarıldı. Yakında da Meteoroloji’den ayrıntılı kurallar manzumesi bekleniyor. Akabinde zaten sahalarda olan yatırımcılar tekrar sahalara düşecek, belki birbirleriyle kapışacak ve ölçüm istasyonu kuracaklar.
Diğer bir konuda, lisans başvurularının yine birkaç güne sıkıştırılacak olması ki, rüzgarda bir güç sınırlaması olmamasına rağmen tek günde alınan başvuruların ne kadar sıkıntı yarattığını ve bunun yatırımcıları birbirine kırdırmaktan ve belki de pek çok projenin yapılamamasına yol açmaktan başka bir işe yaramadığını artık herkes kabul etmektedir. Ülkenin trafo, dağıtım ve iletim kapasitesi ve verilecek teşvikler dolayısıyla oluşacak mali yükümlülük gibi sebeplerden dolayı getirilen 600 MW sınırlaması, belki gün sınırlamasına ihtiyaç duysa da, “önce gelenin o sahada hak kazanması” gibi en doğal hak hiçbir zaman unutulmamalıdır. Ayrıca, başvurular sonucunda yapılacak yarışma ve oluşacak “şimdiden bilinemeyen fiyat ta” diğer önemli sıkıntılardan biri.
Bunların yanında, geçenlerde çeşitli ortamlarda tartıştığımız ama olumlu bir yanını göremediğimiz MW başına 20 dönümlük alan ve gayet mantıklı bir karar olan tarım arazisi sınırlaması da diğer sıkıntı konuları olabilir. Yurtdışındaki proje uygulamalarına bakılırsa MW başına 25-26 dönümlük arazi kullanımı sıkça görülmektedir ki bizdeki bu sınırlama özellikle ince film kullanıcıları için bir sıkıntı doğurabilir. Tarım arazilerine getirilen yasaklamanın da sınırı, hangi derecedeki arazilerin tarım arazisi sayılacağı, tarıma uygun olup olunmamasının ne demek olduğu, arazi incelemelerinin nasıl yapılacağı net bir şekilde ortaya konulmalı ve önceden belirlenmelidir ki yatırımcılar başvuracakları sahaların uygun olup olmadığını şimdiden anlayabilmelidir.
Yapılan birçok doğru olabilir. 600 MW tartışılabilir ve belki doğru olabilir, 1.620 kWh/m2.yıl konusuna, trafo kapasitelerin belirlenmesine zaten çok karşı çıkan yok, ama yukarıda saydığım maddeler -her ne kadar resmi olarak devletin getireceği kurallar olup olmadıkları belli olmasa da- şahsen biliyorum birçok yabancı yatırımcının çekincelerini arttırmaya yetecektir ve yetmiştir de. Enteresan olan da şu ki, Türk yatırımcı ve uzmanların kendi aralarında bir sonuca varamadıkları bazı konuları yabancı yatırımcılara anlatmaları da bir o kadar zor. Bu sebeple yerlinin yanında yabancı yatırımcı da mevzuatlarla ilgili ciddi sıkıntı çekiyor.
Sonuç olarak, uzun vadeli düşünenler için ülkemiz güneş konusunda hala çok büyük bir pazar olsa da, kısa vadede de uzun vadede de bu yatırımcıların gelmesi, bu mevzuatların derhal sonuca kavuşturulmasına bağlıdır.