Türkiye yeni niyet beyanı ile neyi ilan etti?

Önder Algedik
30 Kasım 2022

Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde devam eden 27. Taraflar Konferansı, COP27’de Türkiye yeni Ulusal Katkı Beyanı’nı açıkladı. Intended Nationally Determined Contributions (INDC) yani Kesin Katkılar için Ulusal Niyet Beyanları Paris Anlaşması çerçevesinde verilen bir bildirim. İlkini Türkiye 2015’de vermiş ve Paris Anlaşması meclisten geçince bunu güncelleyeceğini söylemişti. 2015’de verilen beyan daha fazla fosil yakıt tüketimini taahhüt ediyordu.

15 Kasım’da Bakan Kurum tarafından açıklanan Ulusal Katkı Beyanı iklimi geri dönülmez, gezegeni yaşanmaz kılan bir hedefe sahip. Ama bunun böyle lanse etmediler. Bunu “Ulusal Katkı Beyanı’nı güncelledik” diyerek, “2053’de sıfır emisyon hedefi koyduk” diyerek yaptılar.

BM İklim müzakereleri ve verilen, teslim edilen belgeler çok kafa karıştırır. Devletler bilimsel gerçeklikler ile iklim politikaları arasındaki bağı koparmakta çok mahirdir. Bunun ne demek olduğu, bizim için ne anlama geldiği genel politikadan ve küresel uygulamalardan bağımsız, bilimsel bağlamı da eksik tartışılır. Detaylar ise kafa karıştırır.
O yüzden sade bir okumaya çok ihtiyacımız var.

Bilim Ne Diyor?

IPCC’nin son raporları sıcaklık artışını bilimsel sınır olan 1,5 C’nin altında % 83 ihtimalle tutmak için (%100 ya da %99 değil) 2019’dan itibaren 300 milyar ton karbondioksit bütçesi kaldığını, bunun da yaklaşık olarak 2019 emisyonlarının 7-8 katı civarında olduğunu söylüyor. Bu ihtimal yerine daha düşük bir ihtimalin seçilmesi ve 2 C gibi bilimsel olmayan bir hedefin belirlenmesi ile bütçe artıyor. Bu hedef çok hızlı bir emisyon azaltımının, 2053’ü bir yana bırakın, 2030’un bile sıfır emisyon için bakılması, çalışılması gereken bir hedef olduğunu söylüyor.

Bunları söyleyen IPCC’nin raporlarını Türkiye’de onayladı, bunu hatırlamak gerekiyor.

Türkiye Daha Fazla ve Kalıcı İklim Değişikliği Teklif Ediyor

Doğru duydunuz, emisyonları azalmak gerekiyorken Türkiye azaltmak yerine arttırıyor, artış miktarını da arttırıyor ve 2053’de sıfır emisyon, 2038’de kadar emisyonları artırma hedefleyerek asıl yapılması gerekenleri öteliyor. Müthiş bir siyasi başarı.
Şimdi biraz basitleştirerek anlatalım. Türkiye zaten atmosfere saldığı seragazı miktarın deli gibi arttırmak için çaba sarfediyor (aşağıdaki grafikte gerçekleşen olarak geçiyor) ve bunu daha çok arttırmayı bir beyan olarak zaten verdi (grafikte eski beyan diye geçen) ve şimdi hala mevcut eğilimden daha yüksek bir salım artışını ise müjde olarak veriyorlar.

Eski Beyan aslında Paris Anlaşması ile verilen beyan idi. Yeni Beyan ise onun güncel hali olup bu gafta COP27’de verilen. Her ikisi de mevcudun üstünde bir artış. Yani dünyayı kandırmaya devam ediyoruz.

 

 

Şimdi bu grafiği COP27’de açıklanan beyan ile birleştirelim. Türkiye 1990’da 220 milyon ton atmosfere seragazı salarken bunu 2020’de bunu 523,9 milyon tona çıkarttı. Bu artışı biraz daha hızlandırıp 2030’da 700 milyon tona dayanmak ve 2038’de de zirve yapmak istiyor. Bunca yıl atmosfere ne kadar çok sera gazı salarım diye uğraşan Türkiye 2038’den sonrasında 15 yılda yaptığı herseye geri alıp sıfırlamayı dünyaya taahhüt ediyor. Hiç inandırıcı geldi mi?

Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 100’üncü yılına kadar iklimi öldürmeye devam ediyorlar gibi bir durum ortaya çıkıyor çok garip.

 

 

Bunu basit bir örnek ile açıklayalım. Yolda gidiyorsunuz ilerde bir duvar görüyorsunuz. Hemen frene basarsınız değil mi? Ama duvarı şöföre söyleyince size 180’e çıkayım o zaman dururuz derse ne dersiniz? Garip bir örnek oldu ama Türkiye’nin beyanına göre daha anlaşılır bile diyebiliriz.

 


Bu garipliği biraz daha arttıralım. Türkiye “gelişirken” ve gelişmeye feci ihtiyaç duyarken örneğin 1990-2000 yılı arasında atmosfere saldığı miktar 79 milyon ton arttı. Sonraki on yılda 100 milyon ton arttı. Türkiye Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü’ne taraf olduktan sonra 2010-2020 arasında ise 125 milyon ton arttırdı. Yani her iklim değişikliği dediğinde iklimi daha çok değiştirmek için uğraştı. Bu karne böyle söylüyor. Peki beyanda ne diyor. 2020’den sonraki 10 yılda 169 milyon ton arttırmayı bir indirim olarak sunarken 2030-2038 arası artış bile 1990-2000’le yarışacak şekilde tam 77 milyon ton.

Yani daha çok seragazı salmayı, bunun hızını arttırmayı bir iklimle mücadele planı diye sunuyor. Kafanız karıştı değil mi? Bu sigarayı bırakmak isteyen bir insanın bir paket yerine iki paket içmesi gibi bir şey. Yani koca bir yalan.

Ama bu “taahhüt” ne için, ona bakmak lazım. Aslında bu resim Türkiye’nin 2038’e kadar son 10 yılda yarattığı iklimsel yıkımın daha fazlasını ve kalanını tamamlamak istemesinden ibaret. Eldeki bütün kömürü yakmak, mevcut bütün binaları yıkıp daha verimsizleri ile değiştirmek, toplu taşımayı öldürmek gibi hedefler anlamına geliyor. Diğer yandan verimliliği ötelemek, ilgili politikaları ağırdan almak, yenilenebilir enerji kaynaklarını alternatif olmaya hapsetmek anlamına da geliyor.

Türkiye aslında bu beyanla sıfır emisyon gibi, azaltım ve tepe noktası gibi söylemlerin içini boşaltıp tersi amaçlar ile kullanarak kalan kömürü, yakabildiği gaz ve petrolü yakmayı, toplu taşımayı öldürmeyi, Haydarpaşa yanında İzmir ve Ankara tren garını kapatmaya kadar geniş bir çok yok oluşu hedefliyor.

30 yıldaki yıkımın fazlası!

Çok garip gelebilir ama daha net bir örnek verelim. Türkiye 1990-2020 arasındaki 30 yılda ne kadar fosil yakıt bağımlısı olduğunu bir düşünün. Ülkede bir ekolojik sorunu, çevre boyutu olmayan bir köşesi, madenlerle yok edilmiş bir doğası olmayan bir coğrafyası kaldı mı? İşte bu 30 yılda emisyonlar tam 304 milyon ton arttı. Peki Türkiye iklim için çalışıp sonraki 18 yılda neyi taahhüt ediyor. Azaltmayı değil, artışı yavaşlatmayı değil, benzer bir artışı değil daha fazla artışı, daha fazla karbonizasyonu öneriyor. Türkiye 2038’de 2020’den tam çeyrek milyar ton daha fazla seragazı salacak. Yani iklim meselesinin olmadığı geçmiş 30 yıldaki çevre milyar tondan fazla artışa iklim meselesi diyerek gelecek 18 yılda çeyrek milyar ton artışı taahhüt ediyor.

Ulusal Katkı Beyanı ile Türkiye daha çok karbonizasyon daha çok fosil yakıt bağımlılığı, daha az verimlilik, daha az toplum, daha izole bir ekonomi öneriyor. Türkiye iklimi kökten değiştireceğini ilan ediyor ama başka kelimeler kullanıyor.