Türkiye medyasında gündem iklim meselesine gelemiyor

İstanbul Politikalar Merkezi “İklim Değişikliği ve Medya” başlıklı bir politika notu yayınladı

5 Ocak 2017

Sabancı Üniversitesi İstanbul İklim Politikaları Merkezi Türkiye medyasının iklim değişikliği karşısındaki durumunu inceleyen ”İklim Değişikliği ve Medya” başlıklı bir politika notu yayınladı.

İPM Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin ve Universidade Nova de Lisboa’da Doktora Sonrası Araştırmacısı olan Mehmet Ali Üzelgün tarafından hazırlanan çalışmada Türkiye’de iklim değişikliğinin medya gündeminde nasıl yer aldığı, iklim haberlerinin neye göre gündeme alınıp alınmadığı ve haberleştirme biçimleri ile ilgili dinamikler, medya yöneticilerinin görüşlerine başvurularak, gazetecilik ve editörlük pratikleri açısından incelenmiş.

Çalışma kapsamında Yay-Sat istatistiklerine göre en fazla tirajı olan on gazete arasında yer alan üç gazetenin genel yayın yönetmenleri ve/veya yazı işleri sorumluları, çok izlenen iki haber televizyonunun biri yayın yönetmeni, diğeri eski haber müdürü olan iki yöneticisi, çok izlenen iki haber sitesinden birinin yayın yönetmeni, diğeri editörü, yüksek tirajlı bir gazetenin eski genel yayın yönetmeni ve bir başka yüksek tirajlı gazetenin bölüm editörü ile yayın yönetmenliği tecrübesi de olan kıdemli bir köşe yazarı ile mülakatlar gerçekleştirilmiş.

Çalışmanın bulgularına göre iklim değişikliğinin Türkiye’de medya gündemine daha fazla alınmasının önündeki başlıca engel medyada iklim değişikliğinin okuru/izleyiciyi ya da ‘sokaktaki insanı’ fazla ilgilendirmeyen, okur çekmeyen ve bu nedenle de tiraj/reyting getirmeyen, yüksek entelektüel düzey ve özel ilgi gerektiren bir konu olduğu görüşünün hakim olması.

Ülke gündemindeki savaş, terör ve diğer siyasi ve toplumsal çalkantılarla da iklim değişikliğinin haber değeri taşımayan bir mesele olarak arka plana itilmesine neden olmakta.

Çalışmada görüşülen medya yöneticilerine göre ise iklim değişikliğinin uzaklarda gerçekleşen, geleceğe dair ve soyut bir konu olarak görülmesi,  bu alandak gelişmelerin “okuru haberde tutacak şekilde” haberleştirilmesinin zor olması, medyada başta yayın yönetmenleri ve editörler olmak üzere bilgi ve farkındalığın az olması ile çevre konusunda uzman muhabir eksiği de medyada bu alanda az sayıda haber yer almasına yol açan faktörler arasında.

Bu faktörler ise medyada özgün ve yerel haber üretiminin sınırlı olmasına neden oluyor. Zira medyada yer alan iklim haberleri genellikle uluslararası haber ajanslarından ve yabancı medya kuruluşlarından yapılan derlemeler ile sınırlı kalıyor ve yerelleştirilemiyor.

Türkiye’nin iklim alanında aktif ve ön açıcı politikalara sahip olmaması ile hükümet ve kamu kurumlarının medyanın iklim haberlerine önem vermesini sağlayacak gündemler yaratmaması ve teşvik etmemesi de medya temsilcilerine göre iklim değişikliğinin Türkiye gündeminde yeterince yer bulmamasının sebeplerinden.

Çalışma için görüşülen medya temsicilerinin paylaştıkları bazı görüşler şu şekilde;

“Çevre konularında uzmanlaşmış, konuya, literatüre hâkim, entelektüel kapasitesi olan bir muhabire bizim medyada genellikle yük olarak, bir bordro sorunu olarak bakılır. Meslekte genel olarak da geçerlidir, ‘çevre’de daha da geçerlidir. Alanında iyi biriyle görüşürsünüz, gazetede çıkmaz. Zaman ayırırsınız, bir kere daha yaparsınız. Yine yayımlanmaz. Üçüncüde artık ‘işim var’ diye atlatmaya başlarsınız, çünkü haberlerinize yer verilmiyordur. Dolayısıyla bu işler gazetenin yöneticisiyle ilgili. Yönetici eğer çevre konusunda gazetenin işlevsel olmasını isterse yapar, bu da çevre haberlerine yer ayırmak, bunun için muhabir barındırmak demektir. Çevre üzerine röportajların, vs’nin pek yer bulamamasını da yöneticiler katındaki duyarsızlığa bağlıyorum. Şu anda gazetelerde yönetim pozisyonunda bulunanlar için, yaş ve kıdem itibariyle görece genç olanlar da dâhil, kalkınmacı politikaları öne çıkarmış bir yaklaşım neredeyse kutsaldır. Gazeteleri yönetenlerin kalkınmacı zihniyetin tutsağı haline gelmiş olmalarının çok belirleyici olduğu kanaatindeyim.” (Bir gazete yöneticisi)

“Türkiye’deki gazeteciliğin en büyük problemlerinden bir tanesi, kendimizi de işin içine katarak söylüyorum, uzmanlık isteyen alanlarda, özellikle çevre alanında ilgi ve uzmanlığın olmaması. Yani dışarıda bir yayın var, ama bu yayının sinyalini alacak radyo veya o frekansı alacak bir telsiziniz yok.” (Bir gazete yöneticisi)

“Ülke gündemi, dünya gündemi, bunları, hani ne denir, ölümcül bir hastanın cinsel sorunlarını tartışmak gibi abes bir hale getirebiliyor. Benim açımdan değil, ama izleyici için abes kalabilir kaygısıyla bunlar her zaman öne çıkardığınız haberler olmuyor.” (Bir TV yöneticisi)

“Bunun biraz kültürel, daha doğrusu siyasal gelişmişlik seviyesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Yani, şöyle düşünün, daha çok temel sorunlarını çözememiş bir ülkede iklim değişikliğini tartışabilir misiniz? Hayatın gerçekliğine uygun değil. Tartışılmamalıdır anlamında söylemiyorum, fakat oraya gelemiyoruz biz. Bu bir incelme halidir. İnce bir ruha sahip olmakla, entelektüel olarak gelişmekle ilgili bir şeydir.” (Bir TV yöneticisi)

“Ülkenin gündemi çok önemli. 1990’larla 2000’ler çevre haberlerinin atak yaptığı dönemdir. 2000’lerden sonra çevre haberlerinde aşama aşama ve bir süre sonra dramatik bir düşüş yaşandı. Bir gazete yapıyoruz ve birinci sayfasını dizayn edeceğiz. Güneydoğu’da böylesine büyük olaylar yaşanırken biz nasıl ‘Denizlerimiz kirlilikten mahvoluyor’ haberi yapabiliriz? O haberi nereye koyacağız o zaman? Haberin önemi çok yakıcı bir şey. Ülke gündemi bu haberleri ikinci plana itiyor. İlk harcanan haberler her zaman çevre ve kültür-sanattır. Bizimki gibi politize olmuş, kutuplaşmış bir toplumda gündemi hep ağır siyaset belirliyor.” (Bir gazete yöneticisi)

“Evet siz bir günde otuz altı mültecinin öldüğü bir memlekette iklim değişikliği konuşamıyorsunuz. Aynı gün üç dört tane gündem değiştirdiğimiz zamanları biliyoruz bu ülkede. Yani bir yerde bir bomba patlıyor, yüz kişi ölüyor, aynı gün bir hükümet krizi çıkıyor, birisi bir açıklama yapıyor, ortalık karışıyor, ondan sonra siz dönüp iklimi tartışamıyorsunuz. Dolayısıyla bu konu gazeteciler açısından lüks olmaya başlıyor.” (Bir TV yöneticisi)

“İhtiyaçlar piramidine göre bakarsanız Türkiye’de ana konular maalesef çözülmedi. Bunun şirketlerin gazetelere reklam vermesiyle, siyasilerin baskı yapmasıyla ilgili olması gerekmiyor. Çözülmemiş çok ciddi ana sorunlar var çünkü. Demokrasi, hukuk devleti, özgürlükler, işsizlik, asgari ücret… Ana problemlerin, ekonomik problemlerin çözülmediği bir ülkede bir alt sıradaki başlıklar çok geniş tartışılamıyor ve bu kronik bir şey haline geldi. Bizim omuriliğimiz sürekli yamuk. Sen de diyorsun ki bize, koşsana. Adamın ayağa kalkacak hali yok ki, nasıl koşacak?” (Bir gazete yöneticisi)

“Bizim ülkemizin gündemi farklı. İklim değişikliğinin haber olması için bizim İsviçre, Finlandiya gibi bir ülke olmamız lazım. O kadar çok terör, kaza, felaket, siyasi kavga, anayasa, altı ayda bir seçim gündemi var ki, bizim bu gündem içinde iklim değişikliği gibi önemli ama ileriye dönük konulara yer vermemiz mümkün olmuyor. Ülkenin gündeminin sakin olması lazım. Bilim haberlerini de yapıyoruz, ama ancak birisi Nobel aldığı zaman. Yani insanın normal hayatını etkileyecek konulara yer kalmıyor, çünkü bir gün içinde üç defa manşet değiştiriyoruz. Oturmamış bir toplumuz. Bazen sosyal konulara bile yer ayıramıyoruz.” (Bir gazete yöneticisi)

“Günde dört manşet değiştirmek bahane değil. Ne demek dört kere manşet değiştiriyoruz? İçerde 24 sayfa daha var o 24 sayfanın her birinin birer manşeti birer alt manşeti var. İnternet gazetesiyse kırk tane haber giriyor her gün. Bir tane de küresel ısınma haberi girsin arkadaş yani. Bu bizim bahanemiz olamaz. Bence esas gerçek bizim kafamızın oraya dönük olmaması. Benim önümde küresel ısınma haberi var da ben onu koymuyor değilim. Ya da başlık olarak bunun üzerine ne yapabiliriz diye tartışmaya açıyor değilim. Bu bizim gündemimizde yok. Onun için girmiyor.” (Bir gazete yöneticisi)

“Ben de tipik bir medya yöneticisiyim, yani bir türlü kani değiliz bu konuya. İklim değişikliğinin ciddi bir problem olduğuna, bunun üzerinde durmamız gerektiğine dair kesin bir algımız yok. Bu konuda bir duyarlılık yok, bir cep ya da kanal açılmış değil. Bu nedenle de konu ile ilgili haber çok yapılmıyor.” (Bir gazete yöneticisi)

“Biz gazeteciler akademik bir araştırma yapar gibi çalışmayız. Bizi güncel bir olay tetikler, Occupy hareketi gibi, Gezi direnişi gibi. Gezi’de birkaç ağaç dendi, Türkiye’nin 68 yılından sonra en büyük toplumsal hareketi yaşandı. İklim meselesinde de bazen bir maden göçüğü oradaki zeytinlikleri koruma refleksini güçlendirir. O zaman bütün ekibi, muhabirleri, foto muhabirlerinizi, iyi yazar-çizerlerinizi oraya yollarsınız. Ya da bir Gökova Termik Santrali ya da kıyıların korunması ya da bazı balık türlerinin korunması, nehirlere HES’ler yapılması, oralardaki köylü direnişleri gündem olur. Ben o olayların sonucuyla iklim değişikliği konseptini birleştiriyorum. Kastamonu’da bir vadide ya da en son Yeşil Yol’a karşı direnen köylünün sorunu belki iklim değişikliği değil, ama kendi bulunduğu coğrafyayı, kendi doğasını koruyarak büyük bozulmaya karşı bir şey eylem geliştiriyor. Bizim için bu küçük küçük eylemler iklim meselesinin uzantısı gibi. Türkiye’de gazete yapmanın belli başlı refleksleri var, ana konular siyaset, diplomasi, ekonomi, sağlık. Ama çevre de son yirmi, yirmi beş yıldır artık özgün sorun alanlarından, manşetleri belirleyen konulardan birisi. Onun için Soma sonrası kesilen ağaçlara karşı verilen mücadele bütün Türkiye’nin gündemi olabildi. Bence bunlarla iklim değişikliği kavramını buluşturmanın çarpan etkisi çok daha fazla.” (Bir gazete yöneticisi)

“Felaketse eğer bu, felaketin boyutu ne? Yani, işte üç kişi ölmüşse haber değil. Hele bu Çin gibi, Bangladeş gibi bir yerse, oralarda zaten yüz kişi öldüğünde bir şey olmuş gibi olmuyor. Çin’de yüz kişi selde öldü haberi geldiği zaman bu anca yirmi-otuz saniyelik bir haberdir, o kadar. Bir, uzak coğrafya, biz öyle içe kapalı yaşayan bir toplumuz ki, uzak coğrafyalar bizi pek ilgilendirmez; iki, görüntü güzel değil, ne yani, yüz kişi ölmüş, görüntü de yok, o zaman haber değil, yirmi saniye filan ver geç.” (Bir TV yöneticisi)

“New York’taki kar fırtınası haberi önümüze geldiğinde ‘yüz yıllık soğuk’ diye başlık atıyoruz. Ama niye yüz yıldır olmamış da şimdi olmuş, bunu araştırmıyoruz. Yüz yılın felaketi deyip geçiyoruz. Hem yeterince hassas değiliz, bir de habercilik sistemi hızlı aktığı için, belki de üzerine düşünemiyoruz. Biraz düşünsek belki…” (Bir gazete yöneticisi)

“Paris Konferansı’na muhabir gönderebilecek, maddi durumu buna uygun gazeteler var, ama hiçbiri göndermedi. NATO dışişleri bakanları toplantısı olsa buradan muhabir yollarlar. Ama Paris Zirvesi’ne Türkiye’den kimse gitmedi. Oysa profesyonel bir gazetecinin, bu konuda görece uzmanlaşmış birinin gönderilmesi lazım. O kişinin toplantının belli aşamasında basın servisine inip baskı saatine uygun haber geçmesi lazım. Bir televizyonun Paris muhabiri takip etmiş zirveyi, TV’den izledim, kimler katıldı, kim kiminle görüştü var, ama ne konuşuldu, o yok.” (Bir gazete yöneticisi)

“Gitmeyişlerinin bir nedeni otosansür, sansür veya duyarsızlık. Ama öteki nedeni de harcama yapmamak. Aman tasarruf yapalım, para gitmesin. Patronların bazen isimlere bile baktıkları olur seyahat formlarında. Ya, ne işimiz var bizim iklim değişikliğiyle, Paris’e birisini gönderecek kadar, bu da neymiş yani derler. Oysa ne kadar masrafı var ki? Zaten bunu yaparsan farklılaşırsın. Ama bugün bu piyasada bunu yapacak çok az mecra var. Çünkü ne yazık ki böyle bir kapasiteden söz edemiyoruz. Bu entelektüel kapasiteyi, gazetecilik refleksini uyandırması gerekenler gazeteyi yönetenlerdir. Ama gazeteleri epeydir gazeteciler yönetmiyor, bu da bir gerçek.” (Bir gazete yöneticisi)

“Meselenin yarısı iktidardan veya patrondansa, yarısı da bizdendir. Gazetecilerin ilgi alanlarıdır. Defileydi, açılıştı, herkes gider. Çünkü sponsoru vardır, heveslisi çoktur. Dizi film sektörü canlandığı için her gün bir yerlerde kırmızı halılar var, ne yapıyorsun ki bir de kırmızı halı? İşte şimdi herkes o kırmızı halıya koşa koşa gidip o filmlerin promosyonunu yapıyor. Ama Paris’teki iklim zirvesi konu olunca ilgilenmezler, bir de iklim değişikliği ile alay ederler. Bunlar bir de alay konusudur biliyor musunuz? Snob işi bunlar derler. ‘Vay be, şimdi de iklim değişikliğiyle mi uğraşıyorsunuz’ derler, kafayı buna mı taktınız yani?” (Bir gazete yöneticisi)

“Politik iradenin böyle bir tercihi olsa ve sürekli bu konuyu gündemde tutsa, doğal olarak gazeteci de o konuyu gündemde tutar. Hayatın genel akışına uygun bir şeydir o. Siyasetin gündemindeyse doğal olarak senin de gündeminde oluyor.” (Bir TV yöneticisi)

“Türkiye’de basın, genel olarak, bu mevzuya şöyle bakar: senin liderin gitmişse, lider üzerinden haberi görür. Yani, Cumhurbaşkanı Erdoğan Paris’te iklim zirvesinde… İklim zirvesinde ne konuşuldu bir satır bir şey göremezsiniz, Erdoğan orada ne yaptı haberi izlersiniz. Orada bir iklim zirvesi yapıldığı bilgisi de 5N1K kuralının gereğini yerine getirmek için geçiyor. Yani, bir de dünya burada neyi tartışıyor, niye bu kadar insan bir araya geldi, işte 2050’ye kadar ben ısınmayı iki derecede tutabilecek miyim, bunun önemi, etkisi ne filan, buralara gelemiyorsun. Biz içe kapanık bir ülkeyiz derken, bunu söylüyorum.” (Bir TV yöneticisi)

“Eğer hükümet bu konuya ciddi bir şekilde eğilseydi, eğildiğini gösteren haberleri bizim gözümüze sokardı. Anlatabiliyor muyum? Ne bileyim mesela çevre bakanı röportaj isterdi bizden. Raporlar gönderirlerdi yapılanlara ilişkin. Ama hiç böyle bir şey hatırlamıyorum. Demek ki ciddi bir şey yapmıyorlar iklim konusunda.” (Bir gazete yöneticisi)

“İklim değişikliği gazeteci konuyu az bildiğinde sıkıntı yaratan bir alan. Mesela HES nedir bilmeyen bir insan bir şekilde öğrenip, görüş alıp haber yapabilir. Ama iklim değişikliği için bir tık daha üst bilgi, biraz daha derinlemesine bir okuma gerekiyor. Bir iklim değişikliği haberi yapmak daha fazla emek gerektiriyor. Örneğin sıcaklıkla ilgili o haritalar, grafikler ilk bakışta anlaşılamıyor. O grafikleri okumak basın açıklaması okumaya benzemiyor. Bu tür bir haber yazdığımda aklıma şu geliyor: Benim annem ev kadını, o bu haberi anlayacak mı? Aynı şey başka haberlerde de olabilir ama iklim değişikliği haberlerini basite indirmek, bunu yaparken de sansasyonel olmadan haberi kurgulamak çok zor. Hem herkese hitap edecek hem de içinde bilimsel veriler barındıracak. Yüzeysel bir şey de olmayacak, ama sıkıcı da olmayacak ve ilgi çekecek. Zor, yani ben zorlanıyorum.” (Bir gazete yöneticisi)

“İklim değişikliği çok politik bir konu değil. Yani üzerinden politik bir sonuç alınacak bir konu da olmadığı için, o anlamda soruyorsanız öyle bir frenleme, baskı yapma yok.” (Bir gazete yöneticisi)

“Şirketlerin baskısı neden yok, çünkü birincisi iklim meselesi çok büyük bir mesele. İkincisi, Türkiye’deki kömürcülerin umurunda değil. Çünkü hükümetle bağlantıları sağlam, halka kalitesiz kömür dağıtılıyor, termik santral yatırımları devam ediyor, seksen tane daha yapacaklar. Bu yüzden insanlar ölüyor, ama bu işi yapmaya devam ediyorlar. Çekinceleri yok. Buradaki enerji sektöründeki adamın ‘Hükümet bizim canımıza okur.’ gibi bir endişesi yok ki.” (Bir gazete yöneticisi)

“Türkiye de acayip değişti. On yıl önce her şey başkaydı, şimdi tamamen başka. Zaten artık her şey belli, onu yazamazsın, bunu çizemezsin belli. Bunun artık yazılı kuralları da yok, herkes biliyor kimi çıkarıp çıkaramayacağını. Patronaj baskısına, siyasi baskıya çoğu zaman gerek yok.” (Bir TV yöneticisi)

“Şirketlerin Türkiye’de bu tür haberlerin girmemesi için baskı yaptığı pek olmaz, ama benim bildiğim bir olay var. Meksika Körfezi’nde petrol platformu patladığında, o olayla ilgili olarak, herhalde tepeden olsa gerek, ilgili petrol şirketinin Türkiye kanadı, ki reklam veren bir kuruluştur, gazetelere yönelik lobi çalışması yaptı. Amerika’daki gibi lobi şirketleri yok ama bazı yayın yönetmenleriyle, patronlarla yemek yediler ve ‘Bu olay abartılıyor. Meksika Körfezi’nde hayat bitti diye bir şey yok. Biraz petrol yayılmış, o kadar’ diye anlattılar. Buna bazı yayın yönetmenlerinin ikna olduğunu biliyorum.” (Bir gazete yöneticisi)

“Bu tür haberleri otomotiv veya enerji sektörünün doğrudan medya sahipliği içinde olduğu bir yerde yapamazsınız. Yapsanız da yapmamış olmak için yaparsınız, çok yüzeysel ele alır derinleştirmezsiniz ya da çevresinden dolaşırsınız. Termik santral protestosu gibi haberleri derinleştirmeden, çevreyi kirletiyor der bırakırsınız.” (Bir TV yöneticisi)

“Yıllar önce tanık oldum, bir şirketin yatırımları için ağaçları kestiğini haber yapacaktık, kaç ağaç kesildi falan diye bayağı araştırdı muhabir arkadaş, pırıl pırıl bir haber yazıldı. Yayın yönetmeni bana geldi, sen bu şirketlerin bize verdiği reklamların farkında mısın diye sordu? Haberi yayımlamadı. Ben de başka bir gazetenin yayın yönetmeni olan arkadaşımı aradım, böyle bir haber var ister misiniz diye. ‘Abi deli misin, o şirkete vuruyorsun’ dedi.” (Bir gazete yöneticisi)