Taner Yıldız’dan önemli ve enteresan yaklaşımlar!

Mürşat Özkaya
18 Nisan 2012

Dün akşam Habertürk’te Fatih Altaylı’nın konuğunun Enerji Bakanı olduğunu görünce bütün her şeyi bırakıp onları izledim. Belki Sn Bakan yenilenebilir enerji veya enerji verimliliği ile ilgili önemli bir şeyler söyler de biz de sektöre hemen duyururuz, yüreklere su serperiz (ayrıntısına bu yazıda girmeyeceğim) diye. Ama nedense yenilenebilir veya temiz kelimeleri birkaç yerde geçti, o da konu bağlarken sanırım, verimlilik konusunu da hiç duymadım. Gerçi sağolsun Habertürk 10 dakikada bir reklam koyunca biz de devamlı zap yaptık, o yüzden aralarda kaçırmış olabilirim, eğer öyleyse lafımı geri alırım. O zaman ne dediğini siz bana söyleyin.

Neyse aşağıda Sn Bakan’ın enerjinin pek çok kısmı ile ilgili sarf ettiği cümleleri ve benim soru ve yorumlarımı (italik) bulabilirsiniz.

Bakalım Sn Bakan ne demiş!

Nükleer: 

Bakan: “Rusya tarafından Akkuyu nükleer santralinde üretilecek elektriğin yarısı 12.35 dolarcent/kWh lik sabit fiyattan 15 sene boyunca satın alınacak, kalan miktar ise serbest piyasada satılacak. Santralin yaşam süresini 60 sene olarak hesaplıyoruz, kalan 45 yıl boyunca satılacak elektrikten elde edilecek karın da %20’si Hazine’ye aktarılacak. Son derece iyi şartlarda yaptık bu anlaşmayı.

Altaylı: “Herkes nükleer santral yapmaya devam ediyor, İtalya’da bile inşaat devam ediyor” diyerek Bakan’a destek vermeye çalıştı ama, Bakan “İtalya’daki inşaat durduruldu, ama fark etmez Almanya kapattı da ne oldu Fransa’dan, Çek’lerden almaya devam ediyor. Bizim yanımızda Ermenistan’da da bu santraller zaten hala çalışıyor”

Sn Bakan, yani biz yapmasak ta başkaları yapacak. Ben kapattım ama dur yandakinden alayım demenin bir anlamı yok, o yüzden kapattım demenin de bir anlamı yok demeye çalışıyor. Ayrıca, Sn Bakan’ın anlattığına göre Akkuyu yapılabilecek en iyi anlaşma ve biz ülke olarak bu anlaşmada çok karlıyız. Peki o halde Rus tarafı fazlaca karsız bir işe mi giriyor, yoksa her hangi bir tarafın bu işte başka düşünceleri mi var, yoksa basitçe bir “win-win” midir?

Doğalgaz:

Altayli: “Sn Bakanım bence bir doğalgaz lobisi var ve bazı şeylere engel oluyor”

Bakan: “Biz buna izin vermeyecegiz”

Peki verilen/verilecek bu kadar doğalgazdan elektrik üretim lisansı ile, Bodrum’a kadar ulaşan doğalgaz ile daha da büyük güce ulaşacak bu lobiyi nasıl engelleyeceğiz!

Bakan: Halihazırda doğalgazdan üretilen elektriğin payı %54 civarı. Doğalgaz lisansı vereceğiz ama 2014’ten sonra gerçekleşecek doğalgaz projelerine (şu anki lisanslar ne derece dahil olacak meçhul) gazını kendin getir diyeceğiz. %54’e çıkmış doğalgazın payını 2023’e kadar %30’lara indireceğiz.

Bu durum belki Botaş’ı kurtaracak ama gaz bağımlılığımız aynen devam edecek.

Sn Bakan, 3 sene boyunca Rusya’dan gelen gazın maliyetinin değişmeyeceğini, “al ya da öde” sistemini herkesin yanlış bildiğini, şu anda kullanılmayan gaz için ödenen paranın karşılığı olan gazın daha sonra mutlaka alındığını da söyledi.

Devlet:

Altayli: “Kurumlar arası kopukluk ve cekişme var, işler uzuyor”

Bakan: “Devlette ortak bir dil olmalı, onun için uğraşıyoruz ama zamana ihtiyaç var”

Bu gerçekten özellikle yetki alanları ile ilgili pek çok kurumda ortaya çıkıyor. Hatta farklı kuruluşlarca hazırlanan yönetmelik ve kanunların birbiriyle uyuşmaması bile oluyor. Buna karşılık Sn Bakan’ın ortaya koyduğu çözüm ise tipik bir öğretmen havasındaki sözler: 

“Problem yaşayan yatırımcı varsa, mutlaka beni bulsun, hemen sorunu çözelim“

Kayıp Kaçak:

Meşhur konumuzla ilgili olarak ta, Bakan: K/K, AKP öncesinde %25’di, biz  % 15’e çektik, hedefimiz de %9-10’dur. K/K esasen dağıtımcıların sorumluluğunda, kendi bölgelerinde kontrolü sağlayamazlarsa, kendi ceplerinden verecekler. Fakat şu anda ulusal tarife mecbur, yoksa bu durum PKK tarafindan bile istismar edilebilir. Zaten TBMM’de bile bu tarz söylemler başladı.

Bu K/K daha çok su götürür. Bazı BDP milletvekilleri, hidroelektrik santraller benim bölgemde demeye bile başlamış. Şimdi biri çıkıp, benim evim Keban’ın yanında, niye dağıtım/iletim kaybını ben karşılayayım derse ne diyeceğiz?

Kömür: 

Bakan: “2023’e kadar 18.000 MW yerli kömür santrali yapılacak. Ben yatırımcıya alım garantisi vermiyorum, onlar da istemiyor zaten. Yerli kömürü ekonomiye kazandırmak amacımız. Kömürün kullanım hakkını vereceğim, karşılığında üretilen elektrikten bana pay verecekler. Yabancı yatırımcılar hukuki zemini ve ekonomisi düzgün ülkeye yatırım yapmak istiyor “

Kömür iyi güzel yerli kaynak, mevcut şartlar altında kullanılması bence de pek yanlış değil, ama bizim hukuki zemin, mevzuatlar vs çöldeki kumullar gibi, devamlı değişiyor, o konuda aynı fikirde değilim 🙂

Kyoto: 

Bakan: “Yıllarca kirleten ülkeler, şimdi gelin çevreyi beraber temizleyelim diyor ama öyle olmaz. Sen gelişmek için yüzyıllarca kirlet, sonra bana da sorumluluk yükle. Önce sen temizleyeceksin. Bu arada da ben de daha fazla kirletmeyeceğim tabi ki”

Olay esasen ilkokul seviyesindeki gibi bir “birinç, ikinç” çekişmesi gibi görünmesine rağmen, salt çevre açısından olaya bakmazsak, mevcut konjonktür içinde bence de doğru bir yaklaşım. Zaten ABD imzalamamış,diğerleri kaçmaya başlamış, mevcut mekanizma da pek uzun ömürlü olmayacak gibi.

Zamlar:

Burası çok ironik işte. Konu dönüp dolaşıp zamlar konusuna gelince, Bakan pek çok şey söyledi elbette, özellikle de Romanya’dan sonra AB genelindeki en ucuz 2. gaz fiyatına sahip olduğumuzdan bahsetti. IEA’nın verileri de Bakanı doğruluyor (satın alma gücü paritesini hesaba katmazsanız tabi). Bu gazın neden ucuz olduğu, hangi devlet kurumlarının ne gibi sebeplerle zarar ettiği, eskiden nasıl yanlışlar yapıldığı, politik sebepler var mı yok mu gibi konular açılınca Altaylı dedi ki:

“Zamanında 5 ten alıp 2 ye satanlar oldu bizim memlekette ve bazı kurumları batırdılar, böyle tüccar olunmaz” diyerek sübvansiyonun zararlı olduğunu söylemeye getirdi.

Sn Bakan ne yapsın, doğal olarak devletin tam da bunu yaptığını itiraf etti: “Biz de 10’a alıp 9’a satıyoruz”

Sn Bakan zaten sonunda açığa vurdu: “Biz bu zamları yaparak, doğalgazdaki global fiyat artışlarını sadece gaz kullanıcılarına yansıtmak istedik. Eğer böyle davranmasaydık Botaş’ın zararlarını bütün halk ödemek zorunda kalacaktı. Bu durum, aynı şekilde akaryakıttada mevcut. Petrol’de 10 sene de 22 dolardan 122 dolara gelen bir durum söz konusu ve biz bu artışı mecburen 16 milyon araç sahibine yapmak durumundayız.

Sn Bakan ayrıca, akaryakıtta alınan ÖTV’nin aslında diğer yerlerden toplanamayan vergilerin bir karşılığı olduğunu ama son zamlarla verginin payını %65 ten %55e düşürdüklerini de söyledi.

Sn Bakan elbette gene cep telefonu kullanıcılarını unutmadı. Bir haneye gelen cep telefonu faturalarının toplamının, elektrik faturasının 1,5 katı olduğunu, Türkiye’de toplam kesilen 22 milyarlık elektrik faturası kadar cep faturası olduğunu da söyledi.

Yalnız bu argümanı hala anlamış değilim. Cep telefonu bir ihtiyaç olmasının yanında, bir lüks te olabilir. Elimdeki bir i-phone beni bir BMW gibi mutlu edebilir, etmeyebilir de. İnsana Renault yerine BMW alıyorsan, elektriğe laf edemezsin diyemezsin ki. O zaman birileri Sn Bakana neden Fluence’e binmiyorsunuz Mercedes’e biniyorsunuz diyebilir. 

Sonuç olarak Bakan daha pek çok şey söyledi, ben bazılarını size ilettim. Ama görünen o ki, Fatih Altaylı ile anlaşmış olsalar da, sektörün kafasında hala pek çok soru işareti var.