Sürdürülebilirlik Nedir?

Ethem Yenigün
3 Ağustos 2011

Merhaba Yeşil Ekonomi Okuyucuları,

Bu köşede, bundan böyle sürdürülebilirlik konusunda aylık yazılarla karşınızda olacağım. Sürdürülebilirlik, kapsamı itibariyle çok geniş ve henüz sınırları tam olarak çizilemeyen, kavramsallaştırılması tamamlanamayan dinamik bir alan, belki de bilim olmaya doğru giden bir konu. Bunun nasıl evrileceğini şimdiden kestirebilmek çok zor. Konunun nereye gideceğini, hangi alanları nasıl kapsayacağını…vb soruları sanırım zaman içinde el yordamı ile hep birlikte göreceğiz. Konunun bu özelliği, yazıların kapsamını geniş tutmama neden olacak. Bir yandan konu hakkında dünyada olup bitenlere sistematik bir şekilde yer verme, onları açıklama, diğer yandan da Türkiye’de bu konuda yapılan çalışmaları izleme ve onlara yer verme yazılarımın ana konusu ve aynı zamanda amacı olacaktır. Kanımca sürdürülebilirlik, herkesin ilgilenmesi gereken bir konu. Çünkü sorun büyük ve yakın gelecekteki yaşamımızla ilgili; soluduğumuz hava, içtiğimiz su, soframıza gelen ekmek, kullandığımız bilgisayar, üzerimizdeki elbise…vb ile ilgili Yaşamımızda böylesine önemli bir konunun, herkes tarafından, en azından düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.

Yazılarda aynı zamanda literatürdeki gelişmelere de yer verilecektir. Konu hakkındaki kitaplara, makalelere ve etkinliklere de yer verilecek. Bu köşenin, hedeflediği amaçlara ulaşacağını umut ederim.

*  *  *

Bu ilk yazının konusu, ana hatları ile “sürdürülebilirlik” kavramıdır. Sürdürülebilirlik nedir?

Sürdürülebilirlik kavramı Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun 1987 yılı sonuç bildirgesinde şöyle tanımlanıyor: “İnsanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir.” Bu tanımlama, sürdürülebilirlik konusunda, bir ilişkiyi ve beraberinde de bir dengeyi ifade ediyor. İhtiyaçların karşılanması için toplum ve doğa ilişkisi ile bugün ve gelecek kuşakların ihtiyaçları arasındaki dengeyi sağlamayı referans alıyor.

Peki ne oldu da bu konu önem taşımaya ve tartışılmaya başlandı?

Klasik kalkınma kavramının temelinde sürdürülebilirlik anlayışı yoktur. Kalkınmanın temeli, giderek artan insan ihtiyaçlarının, “insan merkezli” bir bakış aşısı ile karşılanmasıdır. Bu anlayış yakın bir döneme kadar geçerliydi.

Ancak, insan ihtiyaçlarının karşılanması sırasında, özellikle son dönemde ortaya çıkan sorunlar, bu ihtiyaçların karşılanmasının karmaşıklığı; bu ihtiyaçları karşılamanın toplumsal ve ekonomik yaşamda yarattığı sıkıntılar, bu ihtiyaçların “insan merkezli” bir bakış açışı ile karşılanamayacağını göstermiştir.

Bu karmaşık değişim, küresel ısınma, bazı bitki ve canlı türlerinin yok olması, nüfus artış hızının düşmesi (hatta bazı ülkelerde eksi olması) ve nüfusun giderek yaşlanması, hızlı kentleşme, küresel ekonomik sistemin bir yandan refah ve zenginliği, diğer yandan da fakirlik ve yokluğa yol açması, kaynak (üretimde kullanılan başta enerji ve tarımsal ürünler olmak üzere) kullanımının daha önce görülmedik şekilde hızla sorun olmaya başlaması gibi sorunlara yol açtı.

“İnsan merkezli” bir bakış açısı ile kaynakların tüketilmesi toplum-doğa ilişkisinin devam edemeyeceğini göstermiştir. Çünkü karşılanan toplum ihtiyaçları hem doğa hem de insanın kendi için (Kuzey-Güney çelişkisi) sorunlar oluşturmaya başladı.

Bu nedenle, yukarıdaki sorunlardan kaynaklı ortaya çıkan sürdürülebilirlik kavramı, yerkürenin bütün bir sistem olarak, tüm bileşenleri ile korunması gerektiği düşüncesini geliştirdi. Bu konuda bir çok adım atıldı. Hükümetlerin yapacaklarından fazlasına ihtiyaç olduğu için firmaların yapması gereken uygulamalar geliştirdi…vb

Kısaca, sürdürülebilirlik konusu şu iki soruya cevap verme arayışıyla tartışılmaya başlandı: Doğa ve toplum arasındaki dinamik ilişki, etkileri ve nedenleri ile nasıl modelleştirilebilir? Bu modelin uygulanması nasıl sağlanabilir?