Rüzgârdaki Hareketlilik

Mustafa Serdar Ataseven
5 Şubat 2012

2010 yılının sonunda çıkarılan ve sektörün geleceği açısından çok büyük önem arz eden Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 2011 yılına Rüzgar Enerjisi açısından hareketli bir giriş sağlamıştır. Ardından 1 Kasım 2007 Rüzgar Enerjisi başvurularından tekli kalan başvuruların lisanslarının verilmeye başlanması ve TEİAŞ’ın 3 grup ihaleyi başarı ile tamamlaması gibi sevindirici gelişmeler 2011 yılındaki hareketlenmeyi arttırmıştır.

Bilindiği üzere 1 Kasım 2007 tarihinde rüzgâr enerjisi için 751 proje başvurusu yapılmıştı. Bunların değerlendirmeleri yapılarak gelinen nokta itibariyle toplam 31.268 MW büyüklüğünde 695 proje vardır. Bunların 616 tanesi (toplamda 29.152 MW) TEİAŞ’ın yapacağı yarışma sonunda lisanslanacaktır. Toplam 1.378 MW büyüklüğündeki 63 tanesi ise tekli proje olarak kalmıştır. Bunlardan şimdiye kadar toplam 1.084 MW kurulu gücünde 28 adet projeye lisans verilmiş ve toplam 1.024 MW kurulu gücünde 28 adet proje için de EPDK’dan uygun bulma kararı çıkmıştır. Türkiye’nin mevcut rüzgâr potansiyelinin en kısa sürede ekonomiye katkı sağlayacak şekle dönüştürülebilmesi açısından bütün başvuruların 2011 yılında sonuçlandırılması beklenmektedir. Bu amaçla TEİAŞ toplam 5 grup ihaleye çıkmış ve 4 grup ihaleyi başarı ile tamamlamıştır.

1 Kasım 2007 başvurularını 4 yıllık oldukça uzun kabul edilebilecek bir süreçte çözümlememiz, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununu gecikmeli olarak çıkartmamız yabancı yatırımcıların Türkiye algısını kötü yönde etkilemişti. Ancak 2007 başvurularının lisanslanmaya başlanması ve yerli üretime verilen teşvik, yavaş yavaş yabancı yatırımcıların ülkemize olan ilgisini arttırmaktadır. Türkiye 74 milyonluk nüfusu,  dinamik ve istikrarlı ekonomisi ile önümüzdeki yıllarda, geçmişte yapılan hatalara ve gecikmelere rağmen, yabancı yatırımcılar için yükselen yıldız olacaktır.

2011 yılı itibariyle, işletmeye alınmış rüzgâr enerjisine dayalı elektrik üretim tesislerinde toplam kurulu gücümüz 1.414,55 MW’a ulaşmıştır. Ancak rüzgâr enerjisine dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulu gücünün ülkemiz toplam kurulu gücüne oranı ne yazık ki hala yüzde 3-4 mertebelerindedir.

Sektördeki yatırımcıların Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile ilgili genel beklentisi rüzgâr enerjisine ve hidroelektrik enerjisine dayalı elektrik santrallerinde üretilen elektrik için bir önceki kanunda belirlenen tarifelerin bir nebze yukarı çekilerek yatırımcıların finansman açısından elinin güçlendirilmesiydi. Yatırımcıların talebi Ağustos 2006- Eylül 2010 ortalaması olan 7,26 Euro Cent den az olmak kaydı ile ne Hazineye ne de Dağıtım Şirketlerine yük olmayacak, ancak Bankalar ve Finans kuruluşları ile kredi görüşmelerinde ellerini güçlendirecek bir tarife verilmesiydi. Ne yazık ki bu gerçekleşemedi ve 5,5 Euro Cent’e karşılık gelen 7,3 Dolar Cent yeni tarife olarak belirlendi. Tarifelerde artışa gidilmemesi kısa vadede ülkemizin özellikle rüzgar kurulu gücü hedeflerine 2015 yılı itibariyle ulaşmasını imkansız hale getirse de Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yerli üretime verilen teşvikin 2015 yılından sonra da devam edeceğine ilişkin kamuoyu algısı sağlanır ise bu teşvikin etkileri ile orta ve uzun vadede 2020 yılı hedeflerine ulaşılabilir.

Şöyle ki; yerli üretime verilen teşvik için türbin üreticilerinin Türkiye’de doğrudan sermaye yatırımı yaparak üretim tesisi kurmaları gerekmektedir. Ön fizibilite, fizibilite ve yatırım dönemi düşünüldüğünde böyle bir yatırım ancak birkaç yıl içinde tamamlanabilir. Yerli üretime verilen teşvikin 2015 yılına kadar üretime geçen rüzgar santralleri ile sınırlanması, türbin üreticilerinin bu konuda yatırım kararı almasını zorlaştıracaktır. Bu nedenle yerli üretime verilen teşvikin 2015 yılından 2020 yılına uzatılması veya kanun koyucuların iradelerini açıkça beyan ederek yerli üretime verilen teşvikin 2015 yılından sonra da devam edeceğine ilişkin kamuoyu algısı sağlamaları, sektör açısından büyük önem arz etmektedir. Bu konuda başarılı olunursa hem sektörün önü açılacak hem de gerek yabancı yatırımcılar gerekse de yurt içi yatırımcıların konuya ilgisini çekerek çok büyük bir istihdam ortamı yaratma fırsatı doğacaktır.

Kanun Koyucu yerli üretime teşvik için genel düzenlemeleri yapmış ve daha detaylı hususların yönetmelik ile belirlenmesini öngörmüştür. Bu açıdan yapılacak olan yönetmeliğin, doğrudan yabancı yatırımları da ülkemize çekeceği düşünüldüğünde olabildiğince yatırımcı dostu olması ve prosedürler açısından net olması büyük bir önem arz etmektedir. Örneğin rüzgâr santrali yatırımcılarının hepsinin Yatırım Teşvik Belgesi alacağı düşünüldüğünde Katma Değer Vergisi yükü, son kullanıcı olan rüzgâr santrali yatırımcılarında kalması gerekirken, rüzgâr santrali yatırımcılarının Yatırım Teşvik Belgesi kapsamında KDV muafiyeti bulunması sebebiyle yerli üretim yapan üreticilerin üzerinde kalacaktır. KDV iadesindeki karmaşık ve detaylı prosedürler ise yerli üretim için ülkemizde yatırım yapacak yabancı yatırımcılar açısından sıkıntı yaratacaktır. Yerli üretim yapan üreticilerin bütün satışlarını Yatırım Teşvik Belgesi kapsamında yapacağı düşünülerek Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı’nın da desteği alınarak bu üreticilere ithalatta KDV istisnası verilmesi uygun olacaktır.

Diğer bir önemli husus ise Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile garanti alım fiyatının EURO yerine DOLAR olarak verilmesidir. Sektör açısından çapraz döviz kurlarındaki dalgalanma finansman döneminde büyük sorun çıkartacaktır. Şöyle ki; türbin üreticilerinin büyük kısmı Avrupa menşeli firmalardır ve türbin üreticilerinin bulunduğu ülkelerin İhracat Kredileri de ülkemizdeki rüzgâr santrallerinin finanse edilmesinde kullanılan en büyük kredi kaynağıdır. Bu nedenle rüzgâr santrallerinin finansmanının hepsinin kredi para birimi EURO’dur. Tarifenin para birimi olarak DOLAR cinsinden verilmesi, yatırımcıların kendilerini DOLAR- EURO çapraz kur değişimi riskinden korumaları için bu durumu bertaraf edecek finansman araçları kullanmalarını gerektirir ki bu araçlar dünyanın mevcut ekonomik durumu ve rüzgâr enerji santrallerinin kredi vadeleri göz önüne alındığında bugünlerde oldukça maliyetli finansman araçlarıdır.

Türkiye’de ne yazık ki uzun dönem rüzgâr ölçümleri bulunmamaktadır. Bu sebeple ülkemizde yapılan rüzgâr tahminleri, veri eksikliğinden kaynaklanan hatalar içermektedir. Rüzgâr santrallerine bu uzun dönem rüzgar verisini toplayacak bir geçiş dönemi tanımadan Gün Öncesi Piyasada yer almaları tabii ki yatırımcıların aleyhine olmuştur. İkili anlaşmaların rüzgâr üreticileri için halen tam anlamıyla işleyen bir piyasa mekanizması olmaması da durumun olumsuz etkilerinin bertaraf edilmesini olanaksız kılmaktadır.

Kısaca özetlemek gerekirse, Rüzgar sektörünün önünün açılması için 3 temel konunun çözümlenmesi gerekmektedir. Bunlar;

1. Yerli üretime verilen teşvik için 2015 yılı olarak konulan işletmeye alma tarihi uzatılmadıkça yerli türbin üretimine ilişkin yatırımlar gerçekleşmeyecektir. Bu nedenle bu tarihin bir an önce 2020 olarak revize edilmesi gerekmektedir. 2014 yılına gelindiğinde revize edilen tarih hiçbir anlam ifade etmeyecektir.

2. Alım garantisinin EURO yerine DOLAR olarak verilmesi, Türkiye’de kullanılan rüzgar türbinlerinin Avrupa menşeli olması sebebi ile kur riskinden dolayı projelerinin finansmanında yaklaşık % 2’lik bir ilave yük getireceğinden finansman maliyetleri artmakta ve projelerin gerçekleştirilmesi güçleşmektedir. Rüzgâr için alım garantisinin yeniden EURO cinsinden verilmesi gerekmektedir.

3. Türkiye’de uzun dönem rüzgar verileri olmadığından rüzgara dayalı üretim tesisleri için uzun dönem veri oluşuncaya ve üretim tahmin sistemleri gelişinceye kadar gün öncesi piyasadan muaf tutulması gerekmektedir.

2023 yılında hedeflenen rüzgar enerjisine dayalı üretim tesisi kurulu gücümüzün 20.000’e ulaşması ancak bu önlemler alındığı takdirde gerçekleşebilecektir.