Neden Enerji Verimliliği?
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası olarak Enerji Verimliliği (EV) konusunu çok önemsiyoruz ve Türkiye için öncelikli bir konu olduğunu, bu alanda yapılacak olumlu gelişmelerin Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına, enerji arzı güvenliğine, çevre ve iklim değişikliği ile mücadele planlarında başarılı sonuçlara ulaşmasında en etkin eylemlerinden biri olarak değerlendiriyoruz.
EV konusu sadece Türkiye için değil aynı zamanda TSKB olarak bizim içinde yeni bir konu ve yeni bir alan. Son iki yıldır bu konuyu teknik boyutlarıyla öğrenmeye çalışıyoruz, Dünyadaki uygulamaları takip ediyoruz. İki yıl önce EV yatırımı tanımlarını öğrenmeye başladığımız bu süreçte, bugün 13 endüstriyel boyutta EV projesini finanse etmiş durumdayız. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; “EV yatırımları sofistike ve çok yönlü ve gerçekten çok ciddi ve detaylı ön araştırma, etüt ve analiz gerektiriyor.
Bu mecrada da EV konusundaki tecrübe ve pratiklerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz. İlk yazımızda, konunun neden önemli olduğu ve gelinen noktaya kısaca değinerek kendimizden bir örnek vermek istiyoruz.
Neden EV çok önemli ve öncelikli bir konu?
Türkiye hızla büyüyen ve enerjiye olan talebin hızla arttığı bir ülke, son yıllarda bu talep ortalama %7-8 büyüyor ve önümüzdeki yıllarda bu seviye korunacak görünüyor. Artan bu talep yeni üretimlerle ve/veya kayıp enerjilerinin devreye girmesiyle dengelenmelidir.
Kar marjı ve rekabet üstünlüğünün sınırların olmadığı dünyada korunabilmesi için; Türk Sanayiinin orta ve uzun dönemli sürdürülebilir bir şekilde büyüyebilmesi için verimsiz enerji kullanımını terk etmesi gerekmektedir. Bu konu sadece özel sektör için değil aynı zamanda kamu harcamaları içinde de ek maliyet oluşturmaktadır. Rekabetin altın kuralı “aynı kalitedeki ürün ve hizmetin daha ucuza yapılmasıyla” oluşmaktadır. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki; endüstride ve hizmet sektöründe basit önlem ve kontrol parametrelerle enerji tasarrufu sağlamak kolaylıkla mümkün. Üretim detayına girilerek, modernizasyon ve iyileştirmelerle bu oranın çok üstüne de ulaşmak mümkün.
Türk ekonomisinin enerji yoğunluğu, gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında yüksek olduğunu görüyoruz. IEA’nın 2010 yılı istatistiklerine* göre 2000 USD GSYH yaratabilmek için Almanya’nın 0,16 toe veya Japonya’nın 0,10 toe enerji harcadığı durumda Türkiye’de bu oran 0,26 toe. Tüm bu rakamların istatistik olduğunu ve referanslarının aynı bazda olup olmadığını bilmemekle beraber Türkiye için bir mertebe göstermesi açısından anlamlı buluyoruz. Buradan da çok net görüldüğü üzere aynı birim malı ve hizmeti üretmek için daha gereğinden fazla enerji tüketiyoruz ve daha yüksek maliyete katlanıyoruz.
İklim Değişikliği ile mücadele açısından da EV önemli bir alan. Türkiye genelinde baktığımızda, 1990-2007 yılları arasında Türkiye toplam sera gazı emisyonu % 119 artarken %77 ile enerji en büyük payı oluşturmaktadır. Sera gazı salımını azaltmanın birincil çözümü enerji tüketimini azaltmaktır. Türkiye’nin 2012 ye kadar sera gazı azaltma yükümlülüğü olmamakla beraber, 2012-2020 arasında da hiç bir yükümlülük almadan ilerlemesi çok olası görünmüyor. Sektörel bazda emisyon indirimi geldiğinde bundan en çok etkilenecekler enerji yoğunluğu yüksek olan çimento, demir-çelik, petro-kimya gibi ağır sanayi kolları olacaktır.
EV yatırımı konusunda gelişmelerin çok hızlı olmadığını görüyoruz. Bu konudaki saptamalarımız;
» Sektörel bazda güvenilir enerji tüketim verilerinin olmaması, referans noktasını bilmeden azaltma yapmak mümkün değildir,
» Son ekonomik krizle üretim miktarlarının düşmesi ve enerji harcamalarının ihmal edilmesi,
» Krize paralel, modernizasyon ve iyileştirmeye yönelik (akabinde EV de sağlayacak) yatırımların ötelenmesi,
» Konunun şirketlerin kurumsal ajandalarında gereken öneme sahip olmaması,
» Türkiye’de kurumların sera gazı salımlarını azaltmaları yönünde oluşmuş sağlam politika ve iş planları konularındaki yetersizliği olarak sıralayabiliriz.