Mesnet Zihniyet Asimetrisi…

Mustafa Işık
16 Kasım 2011

Bilincin feraseti oluşturamadığı hazırlıksız bir zamanda yine depremlerle sarsıldık. Bedelleri öderken karşılığında almamız gereken en önemli değer, tecrübeyi ve dersi alamadık.Yaklaşımlar verilen derslere rağmen öze yaklaşamadığı için, sonuçlar da çözümlerden çok uzak kaldı. Sahte “yazgı-cı” anlayış ile yaptıklarımızın ve yapamadıklarınızın bedelini ödemekten ve ödetmekten bıkmadık. Mesnet ve zihniyet asimetrimiz enerjiden savunmaya, şehirleşmeden üniversiteye, kişilikten sosyalliğe, her yerimizde tezahür etmeye devam ediyor.

Öğrenmenin araçlarından olan “deneme yanılma”yı, hayat felsefesi olarak yanılgılarda ısrar ederek uygulamaya devam ediyoruz. Ruhsal ve bedensel çiğnemelerin mahkumiyetine dönüşen hayatımızın damı şehirlerimizi ve yapılarımızı, ne zaman bizi öldürmek yerine yaşatan mekanlara dönüştüreceğiz? Zamanı ve mekanı belli olmayan yegane doğru depremin yine olacağıdır, sonucu belirleyecek olan ise; olacak karşısında bizim ne olduğumuzdur”!

***

Rüzgar ve güneş enerjisi başta olmak üzere, tüm yenilenebilir enerji ve diğer sektörlerde katma değerli üretimlerin yapılabilmesi, yakaladığımız ekonomik iyileşmenin köklü ve sürdürülebilir olması açısından son derece önemlidir. Sağlanan imkanlar ve elde edilenler açısından, çözümsel geri besleme olarak bazı tespitlerin, hataları azaltırken, kazançları artıracağına inanıyorum.

Bilimsel araştırmalar açısından derecesi ve yöntem yaklaşımları eşit olan tümdengelim ve tümevarım, bilinçli ve bilinçsiz, teknik ve teknolojik kalkınmalara gelindiğinde tümdengelimi tümevarıma hakim kılıyor. Buna ister politik vitrinlerdeki büyüklüklerin endamı dolayısı ile deyin, ister “inkişaf” ve “terakki”deki politik ayak oyunları deyin sonuçta hep şekilsel objelerin tanımlarına yönelik, kimi zaman “uçak” kimi zaman “helikopter” kimi zaman da bir“araba” olarak önümüzde konulan bütünlere kilitlenmeye devam ediyoruz.

Bu düşünce yapısı ile ortaya çıkan hedefe ulaşmak için, yeterli olmayan yerli detay üretimi tabiatıyla dışarıdan almak kaçınılmaz oluyor. Bu da maliyet açısından bizi, hep hazırını almak ile bizim yap-tığımızın(-madığımızın) maliyeti arasında üç beş katlık farklar ile karşı karşıya getiriyor. “Kimlikli bilgi” düzeyinde üretim eksikliği de işin görünmeyen temel zorunluğunu getiriyor. Sonuçta hazırını almak her zaman daha hesaplı olurken akılcı olmaktan uzaklaşıyor. Bu muhasebede “satın alma mahkumiyeti” ile “yapabilme yetenek malikiyeti” kayıt dışı görünemeyenlerdir.

Çözüm açısından, bilgi temelli yüksek teknolojik tedarikçi olabilmek için gereken altyapılar ve şartlar sağlanamadı. Kısmen sağlananlar da kullanılamadı ve bu açık hep “hazır” veya “yarı mamul” olarak kapatıldı. Kimi zaman bunu kapatmaya yönelik, paket alımlar ile yapılan üretim ortaklıkları ve yerel yatırımlar, işlev kazanamadan, kendi kendini üretebilme yeteneğinden mahrum bir şekilde, bu konudaki olması gerekenleri dile getiren cılız serzenişler olarak kaldı. Bu modelin herhangi bir sektörde başarılabilmiş olması tüm yatay ve dikey sektörlere bir örnek olabilecekti.

Sorunun teşhisinde güncel farkındalıklar ile dile getirenlerin, son yıllarda moda vizyoner statü sembolü olarak kullandıkları araştırma ve geliştirme kavramları amaç olmaktan çıktı. Araştırma-geliştirme aracıyla bilgi odaklı olarak “yenileşim” amaçlanıyor. Küresel yaklaşımlarda artık sinerjik araçlı yenileşim olanakları konuşulurken, bizim hala yaptığımız eylemler ile kutsarcasına sarıldığımız ezberlere bağlılığımız ve yöntemsel eskimişliklerimizi bir kenara bırakmak en büyük engel olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor.

Eskilerde kullanılan “maarif” eğitim ve öğretimin karşılığıydı. Fakat sonraları bu eğitim ve öğretim ikilemi ile özünde bilgi yükleme temelli bir ezberciliğe endekslemiş. Maarif sadece bize mahsus olarak bir arayış içinde değildir. Bu arayış nitelemesine, değişen zamansal yöntemlere daha hızlı uyumlandırma amaçlı olarak yapılan yenilenmeler olarak bakmak gerekir. Küresel örneklerde maarif artık sadece araçların kullanımını güçlendirecek yeteneklerin kazandırılması amacına dayandırılmaktadır. Kesinlikle çağsal doğrulara dayandırılmış “kanun”larla beyinler kalıplar içine hapsedilmemekte ve onlara sorgulama yeteneklerini ve analitik bakışlarını köreltecek ve şartlandıracak en küçük bir ezber doğru verilmemeye çalışılmaktadır.

Mutlak doğru şartlandırmaları ile ezbere boğulmuş düşünce mekanizmalarından araştırma-geliştirme ile yenileşim sonuçlarını beklemek ne derecede doğru olur ve bu olmuyor diye şikayet ederek faturayı, tarihe ve değerlere çıkarmak ne derece adaletlidir, takdiri size bırakıyorum.

Yenileşim aksiyonlarının diğer aktörleri olan teori ve pratik artık birbirlerine daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Daha önceleri bu ilişkileri yüzeysel olarak hiyerarşik oluşturanlar, artık ihtiyaçların tam olarak belirlenmesi ve karşılanmasında daha iç içe bir şekilde çalışma zorunluluğunu hissetmektedirler.

İçimizdeki beyinsel güç, ve düşüncesel üretim açısından bunca şartlandırmalara karşın çok ses getirecek işlere imza atan şahsiyetler, aslında bu gücün küresel seviye içindeki yeri açısından son derece açık bir göstergedir. Bu kapasaitenin, daha verimli kullanıldığı yöntemleri tercih ettiğini düşünsenize bir de…