Merkez Bankası iklim değişikliğinin getirdiği risklere dikkat çekti

TCMB iklim değişikliğinin orta ve uzun vadede finansal istikrar üzerinde risk barındırdığına dikkat çekti

29 Mayıs 2021

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 2021 yılı Mayıs ayı Finansal İstikrar Raporu‘nda iklim değişikliğinin getirdiği risklere dikkat çekti.

İklim değişikliğinin orta ve uzun vadede finansal istikrar üzerinde risk barındırdığı değerlendirmesi yer alan raporda “İklim Değişikliği Kaynaklı Finansal Riskler ve Çevreci Finans” başlıklı özel bir bölüm yer aldı.

Raporda iklim değişikliğinin finansal sistem için çeşitli riskler barındıran yapısal bir sorun olduğunun altı çizilirken, bu risklerin ise fiziksel ve geçiş riskleri olarak ikiye ayrıldığı ifade edildi.

Rapora göre fiziksel riskler iklim değişikliğinin yarattığı ve yaratacağı sel, kasırga gibi ani hava değişiklikleri ile kuraklık, deniz seviyelerinde yükseliş gibi yavaşça ilerleyen doğal afetler olarak sıralanırken, geçiş riskleri ise düşük karbon salımlı ekonomiye düzensiz geçiş sürecinin finansal istikrar açısından yaratacağı riskler olarak belirtiliyor.

Fiziksel risk olarak, doğal felaketlerin görülme sıklığının ve şiddetinin artmasının konut ve ticari gayrimenkul değerlerinde düşüşe, dolayısıyla hanehalkı ve firma gelirlerinde düşüşe neden olmasının kredi portföylerinde artan temerrüt riski ve teminat değerlerinde düşüş olarak yansıyabileceği belirtilen raporda bu risklerin yoğunluğunun sigorta şirketlerinin fiyatlama kapasitesini de etkileyebildiği, böylelikle daha sık ve daha büyük tazminat miktarlarını karşılayabilmek için sigorta primleri daha yüksek belirlenebildiği ifade edildi.

Yüksek prim nedeniyle sigortalanmayan varlıkların, eğer teminat olarak gösterilmişse, bankaların kredi riskini artırabildiğine dikkat çekilen çalışmada finansal varlık fiyatlarında düşüşün ise, bankalar ile diğer finansal kuruluşlar ve varlık sahiplerinin bilançolarında zarar oluşturabileceği belirtildi.

Geçiş risklerinin ekonomide kaynakların yeniden tahsisini gerektirecek ve dolayısıyla yapısal değişikliklere yol açabileceğine de dikkat çekilden çalışmada Avrupa Birliği’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) adlı büyüme stratejisi günümüzde düşük karbonlu ekonomiye geçiş planlarına başlıca örnek olarak gösterildi.

Düşük karbon yoğun teknolojiye sahip firmaların geçiş sürecinden olumlu etkilenebileceği ifade edilen raporda diğer firmaların büyük kayıplar yaşayabileceği, bu firmaların teknolojik değişim ile iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik politikalara uyum sürecinde, tüketici ve yatırımcı taleplerinin değişimi nedeniyle kârlılığın ve piyasa değerlerinin düşmesi, iş süreçlerinde aksamalar, gelir yaratmada ve kredi geri ödemelerinde zorluklar ve artan finansman maliyetiyle karşılaşabileceği uyarısında bulunuldu.

Bu sürecin düzensiz bir şekilde gerçekleştiği durumda firmaların kırılganlıkları artabileceği de ifade edilen çalışmada iklim değişikliğine ilişkin risklerin finansal sistemden ekonominin geneline aktarımı da söz konusu olabileceği, fiziksel risklere ve geçiş risklerine maruz kalan sektör ve bölgelerde finansal koşullarda sıkılaşma ve kredi kısıtlamaları görülebilecek, söz konusu sektörlerdeki firmaların piyasa değerlerinde kayıplar yaşanabileceği öngörüsü paylaşıldı.

İklim değişikliğinin bir yandan ekonomi ve finansal sistem için risk oluştururken, bir yandan da iklimle ilgili finansman araçları fiziksel risklerin ve geçiş risklerinin yönetilmesinde gereksinim duyulan finansmanın karşılanmasında bir potansiyel oluşturduğuna da ifade edilen çalışmada, iklimle ilgili risklere karşı farkındalığın artmasıyla beraber, çevreci ve sürdürülebilir finansman araçlarının işlem hacimleri de artmaya başladığına dikkat çekilirken, bankacılık sektörü tarafından ihraç edilen çevreci/sürdürülebilir tahvil miktarının da gittikçe artarak 2016 yılından bu yana toplam 2,7 milyar ABD dolarına ulaştığı bilgisi de paylaşıldı.

Raporda yer alan dikkat çekici bazı ifadeler ise şu şekilde oldu;

İklim değişikliğiyle mücadeledeki temel zorluk, bir taraftan risklerin hâlihazırda gerçekleşmeye başlamış olması ve durumun acil aksiyon gerektirmesi, diğer yandan düşük karbon salınımlı ekonomiye düzensiz ve aniden geçişin yeni riskler yaratmasıdır. Dolayısıyla, iklimle ilgili risklerin yönetimi için stratejik ve uzun vadeli bir yaklaşıma ihtiyaç bulunmaktadır. Bu yaklaşımın ilk aşaması, bir durum tespiti yapılmasını ve risklerin ölçülmesini gerektirmektedir. Bu amaçla, veri toplanması, toplanan verinin tutarlılığının sağlanması ve veri eksikliklerinin giderilmesi önemli zorlular olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ihtiyaçlar ve zorluklar, özellikle son yıllarda birçok uluslararası kuruluşun iklim değişikliğine ilişkin çalışmalarını hızlandırmış, bu çalışmalar G20 düzeyinde takip edilmeye ve desteklenmeye başlanmıştır…

IMF, son yıllarda yayımladığı küresel raporlarda iklimle ilgili konulara ağırlık vermektedir. Dünya Bankası, iklim değişikliğini kalkınma için bir risk faktörü olarak görmekte, bu alanda veri toplamakta, projelere finansman sağlamakta ve düşük karbon ekonomisine uyum rehberleri hazırlamaktadır. OECD, iklim değişikliğini birçok açıdan ele almaktadır. Bunlar, ekonomik kalkınmaya etkileri değerlendirmek, düşük karbon ekonomisine uyum sağlamak, çevreci finans, uluslararası iklim değişikliği çalışmalarına katkı sağlamak, fosil yakıtlar ve vergilendirme, tarım ve ekosisteme etkisi ve şehirlerde çevreci büyüme sağlamaktır. Son dönemde küresel finansal gündeme hızla yerleşen iklimle bağlantılı finansal istikrar riskleri, orta ve uzun vadede dikkatle ele alınması gereken önemli konulardandır. Koronavirüs salgını ve iklim riskleri sosyal ve ekonomik etkileri öngörülenden fazla olabilecek büyük küresel negatif dışsallıklar olarak değerlendirilebilmektedir. Bu açıdan hem yerel hem küresel seviyede işbirliği, koordinasyon ve uzun vadeli bir stratejik yaklaşım gerektirmektedir.

 

 


[1] Finansal İstikrar Raporu – Mayıs 2021, Sayı 32