Mehmet Acarla: ’’Önemli olan ihalelerin yatırıma dönüşmesi’’
‘’Teknolojinin getirdiği kaçınılmaz değişime nasıl uyum sağlayabileceğimizi düşünmek zorundayız’’
Borusan EnBW Genel Müdürü Mehmet Acarla, SHURA tarafından düzenlenen ”Türkiye’nin Enerji Dönüşümünde Kısa Vadeli Yatırımları Hızlandırmak için Uzun Vadeli Çözümler” toplantısındaki panelin konuşmacıları arasında yer aldı.
Acarla burada yaptığı konuşmada Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanında politika ve stratejilerini net bir şekilde ortaya koyması gerektiğine vurgu yaparken, özellikle yenilenebilire has olan dağıtık üretim teknolojilerindeki gelişimin farklı alanlarda getirecekleri konusunda şimdiden düşünülmeye başlanması gerektiğini söyledi.
Mehmet Acarla’nın konuşmasında öne çıkan noktalar şu şekilde oldu;
‘’Düşük karbon ekonomisine geçişte, iklim değişikliği ile olan savaşın sonucu olarak, doğal olarak tüm dünyada yenilenebilir enerjinin yükselişi var. Fiyatların, maliyetlerin düşüş, verimlilik artışı, yeni teknolojilerin devreye girmesi bunu kaçınılmaz kılıyor. Artık teşvikten de uzaklaşmış piyasa mekanizmaları içinde çalışacak yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji üretimine doğru gidiyor dünya.
Bu söylendiği kadar basit değil, bir sürü problem var yolda. Bu kaçınılmaz gelişmelere giderken bence Türkiye’nin de belli öncelikleri koyması gerekiyor.
Her şeyden önce strateji ve politikaları ortaya koyması lazım.Yok değil, muhakkak ki var. Biliyoruz 2026’ya kadar onar bin MW güneş ve rüzgar düşüncesi var, birincisi bu. Ama uzun vadeli politikalar henüz pek belli değil.
Özellikle Avrupa ülkelerinde 2030-2050 hedeflerini, düşük karbon ekonomisine nasıl geçileceği, hangi yıllarda nelerin yapılacağı, ne kadar kapasitenin devreye alınmasının amaçlandığını, nelerin, ne şekilde ihale edileceği bugünden açıklanıyor. Pazar şartlarında zaman içinde değişenlik olsa da bir öngörülebilirlik sağlıyor.
Bu bence henüz ülkemizde mevcut değil. Sadece bazı rakamlar var. Oraya nasıl ulaşacağımız, ne tür ihaleler ile ulaşacağımız tartışılıyor henüz.
Evet, YEKA modeli var, öncelikli olarak konuluyor. Ama mutabakat olan bir model olduğunu düşünmüyorum. YEKA bir modeldir ama bunun karşılığında özellikle yenilenebilire has olan küçük ve orta ölçekli yatırımcıların nasıl piyasada yer alacağını gösteren bir model henüz ortada yok.
Bir de şunu söylemek lazım; Biz çok başarılı ihaleler yapıyoruz, harika ihaleler yapıyoruz muazzam iyi fiyatlar oluşuyor ihalelerde. İyi güzel de sonra ne oluyor ona bakmamız lazım.
Dün TÜREB’in raporu yayınlandı, yaklaşık 5.500 MW ihale edildi 2011’de, bugüne kadar sadece 2.000 MW’ı devreye girmiş. 7.300 MW’ın geri kalanının hepsi 2011 öncesi başvurular vs. veya kapasite artırımı ile ulaşılmış kurulu güçleri… Yani ihaleyi yapmışız, çok enteresan fiyatlar oluşmuş yüksek katkı payları oluşmuş ama bunları yatırıma çevirememişiz.
Son yıllarda YEKA ihalesini çok başarılı buluyoruz ama hakikaten düşük bir fiyat oluştu. Bence başarılıdır. Önemli olan bunun yatırıma dönüşmesi. İhale yapmak değil, ne kadarını yatırıma dönüştürüyoruz, buna bakmamız lazım. Oradan geriye dönüp de bu ihaleleri nasıl yapcağız yatırıma dönüşmesini nasıl sağlarız. Buradaki mevzuatsal sorunları nasıl aşarız? Bunları tartışmamız gerekiyor. Ama 2026 hedefini veya daha ileride konulabilecek, piyasanın da bizi sürükleyeceği çok yüksek kapasitelerin kurulması hedeflerine nasıl ulaşabileceğimizi de taahhüt etmemiz gerekiyor.
Bir de çok ciddi bir yatırım maliyetinden bahsediliyor. Aslında bana biraz yüksek geldi, çünkü yenilenebilir maliyetlerin çok düştüğünü söylüyor, MW başına maliyetler özellikle güneşte çok düşüyor. Dolayısı ile o kurulması düşünülen güç ile karşılaşınca mümkün diye düşünüyorum.
Türkiye’de bir de işin finansmanı ile ilgili sorun var. Türkiye sermayenin çok birikmiş olduğu bir ülke değil. Büyük yatırımcıların kısmen yer aldığı ama küçük yatırımcıların da yer aldığı bir piyasadan bahsettiğiniz zaman, bu yatırımlara nasıl finansman sağlanacağı konusunda belli modeller geliştirilmek zorunda. Yani biz ihale yapalım, serbest piyasa koşullarında bütün tesisler elektriğini satsınlar elektriğini dediğinizde, bankalara gitttiğimizde ‘’Kusura bakmayın gazdan ağzımız yandı, bu projelere finansman yok’’ diyorlar.
O zaman bütün modeli toplu düşünmemiz lazım, sadece ihaleyi iyi yapmak değil, yatırıma dönüşmesini sağlamak. İkinci büyük parametre de finansman. Orada nasıl çözümler üretilecek… PPA yapılmalı, Türkiye’de bir yıllık PPA bile müthiş bir şey. Bir yıllık elektrik satışını belli bir fiyattan bağlayabiliyorsanız, büyük başarı. 10 yıldan bahsediyoruz, biraz zor… Bunun ayrıca mevzuatsal altyapılarını da iyi oluşturmak lazım, bir yandan işin finansmanı elektrik satışı vs.
Üçüncü taraf finansman dışında, onunla biraz ilintili piyasanın hakikaten liberalleşmesi.
Nereye baksak, fiyatlandırma, teşvik mekanizmaları veya müdahaleleri görüyoruz. Bu artık çok liberal bir piyasada çalıştığımız anlamına gelmiyor. Liberal piyasada olsak da fiyatlar daha yüksek olmayacaktı çünkü çok ciddi bir arz fazlası var. Ama hiç değilse gün içinde fiyatın nasıl dağılacağı daha farklı olabilirdi, belki doğalgaz santralleri daha fazla çalışabilirdi, borçlarını geri ödeyecek duruma gelirdi. Oradan tamamen uzaklaşmış durumdalar, bu da ileriki günlerde yeniden arz güvenliği tehlikesini doğuruyor, bugün için arz güvenliği tehlikesi yok, ama bakalım. Son yıl ne kadar tesis devreye girecek? Geçtiğimiz yıl devreye giren tesislerin çok büyük bir kısmı 1 MW altı güneş. Önümüzdeki yılllarda da bunu göreceğiz, yeni kapasiteler giderek daha az devreye giriyor, önümüzdeki yıllarda bunun devam edeceğini göreceğiz dolayısı ile arz güvenliği yaşıyoruz durumuna gelebiliriz.
Bunun önlemlerini ben arz güvenliğinin piyasanın liberalleşmesi olduğunu, temel, birincil önemde olduğunu düşünüyorum. Bunun önlemlerini almak lazımki arz talep dengelerine göre oluşan sağlıklı bir piyasa oluşsun.
Son konu işin teknik tarafı; Esnek üretim nasıl olacak? Onun da mevzuatını oluşturmak gerekiyor.
Yüksek oranların getireceği teknik sorunlar var. Sadece şebeke açısından bakmamak lazım. Yani şebeke ne kadar bu darbeli üretimi karşılayabilecek durumda? Bazı yerlerde esnek üretim nasıl olacak. Bunun da mekanizmalarını ve mevzuatını oluşturmak gerekiyor. Şebeke işletmecisi dengeyi nasıl oluşturacak, bunun da çalışmalarını yapmak lazım.
Orta vadeli baktığım zaman Türkiye’de eksiklerimizi doğru dürüst tespit etmemiz ve nasıl giderebileceğimizi çalışmamız lazım.
Yenilenebilirin temelinde dağıtık olması gerekiyor, işte tüketicinin üretici hale gelmesi vs. Bunlara imkan verebilecek teknolojiler olması gerekiyor ve önümüzdeki dönemde tüm dünyada yaşanacak olan, hatta yaşanmaya başlanan büyük merkezi yerine tamamen dağıtık sistemlere geçişi. Bu Türkiye’ye de gelecek. Teknoloji o yönde ilerliyor. Bunun önünde durmaya imkan yok. Bu teknolojiler Türkiye’ye uygun fiyatlı bir şekilde girmeye başlayacaklar. Mümkün olduğu kadar keşke biz üretebilsek, o konuda da adımlar atılıyor umarım daha ciddi teknolojiler açısından, ama bir yandan depolama teknolojileri bugün belki hiç konuşmadığımız depolama teknolojileri çıkacak veya henüz fizibilitesi olmayan ama ileriki yıllarda yatırımlarla yeni depolama teknolojileri gelişecektir… Türkiye buna ayak uydurma durumunda.
Dağıtık enerji üretimi ve buna yönelik piyasaların nasıl oluşacağına yönelik artık Türkiye’nin düşünmeye başlaması lazım.
Türkiye’nin şu an şöyle bir şansı var, maliyetler düşmüş durumda, daha da düşecek. Türkiye’nin artık mevzuatları düşünmesi lazım. Dağıtık enerjiyi nasıl, hem kolaylaştırırım hem de bundan gelebilecek sorunlarla nasıl baş edebilirim veya bunun piyasalara etkisi nasıl olacak. Türkiye’nin bunlara çözüm üretmesi gerekecek. Çünkü bu kaçınılmaz, olacak.
Bugün bahsettiğimiz çatı tipi solar tesisler, yarın bunun yanına belki çatı tipi rüzgar eklenecek veyahutta yeni şeyler eklenecek. Bu önünde durulamaz bir iş, bunların nasıl finanse edileceği, nasıl şebekeye bağlantısının sağlanacağı, satılacağı, burada nasıl bir ticaret oluşacağı. Fazla üreten nasıl, kime ihtiyacı olana nasıl satacak, ne tür teknolojiler ile bunları sağlamamız gerekiyor. Bunların mevzuatsal altyapılarını, güvenliğini nasıl sağlayabiliriz, tüketiciyi nasıl koruyabiliriz. Bunları düşünmenin vakti.
Blockchain uygulamaları nasıl gelişecek. Elektrikli araçlar ne hızda girecek bunların her biri şebekeyi nasıl etkileyecek. Aynı zamanda bir depolama tesisi olan arabalardan bahsediyoruz. Bütün şebeke dengelerini nasıl sağlayacağız?
Şu an iletim üstünde yoğunlaşıyoruz ama bir de dağıtım tarafı var. Özellikle eski büyük şehirlerimizde çok zayıf, güçsüz problemli dağıtım ağlarından bahsediyoruz, doğal olarak ilk oralarda yayılmaya başlayacak bu iş nasıl bunlarla baş edeceğiz biraz gelecek ile ilgili çözmemiz gereken önemli bir konu olarak da bu kısımları görüyorum.’’