Kim İstemez Sürdürülebilir Olmayı?

Hülya Kurt
5 Haziran 2011

İnsanlar için hüviyet cüzdanı neyse artık şirketlerin de “kurumsal ayak izinin” aynı öneme sahip olduğu bir dönemdeyiz, Türkiye özelinde ise bu sürecin ön hazırlık evresindeyiz.

Asıl olan sürdürülebilir olmak, konunun özü budur. Kim istemez sürdürülebilir olmayı.

Tabii her kurum ister veya istemeli, sürdürülebilirlik bir işin başarılı bir şekilde devamlılığının göstergesidir tek cümleyle. Sadece finansal devamlılıktan bahsetmiyoruz çevreyi, doğal kaynakları, kullanılan girdileri, tüketimleri,müşterileri, değerleri de koruyarak büyüyen iş devamlılığından bahsediyoruz.

Sürdürülebilirlik nasıl başarılır? Söylemlerin içine “yeşil” veya “sürdürülebilirlik” kelimesini ekleyerek, bu konudaki bazı inisiyatiflere üye olarak veya bu kapsamda sadece sosyal sorumluluk projeleri yürüterek bunu başaramayız, sadece “olmuş gibi” görünebiliriz. Çok net ifade etmek isterim ki sürdürülebilirlikte başarı “konuyu kalıplarla ve teorik yaklaşımları bilmekten değil” bizzat uygulamaktan geçmektedir, konu teknik bir konudur, uzun vadeli bakış açısı gerektirir, detayların çok önemi vardır, “konuyu teoriden bilmekle” ile “uygulamış olmak” arasında fark vardır.

“Kurumsal karbon ayak izinizi ne kadar erken hesaplar ve sonuçlarını ne kadar iyi yönetirseniz sürdürülebilirlik stratejinizi o kadar iyi yönetebilirsiniz”

Neden karbon, çünkü dünyada gelişmiş ülkelerde yeni meta bu, kurumsal yarıştan kopmak istemeyen her sektör, markasını ve kendini duyarlı ve daha iyi konumlamak isteyen her kurum bu alanda neler yaptıklarını anlatıyor, yeni araba modelinde CO2 emisyonunun ne kadar düşürüldüğü, bir ayakkabının üretimi ile ne kadar emisyon açığa çıktığı açıklanıyor veya yediğiniz bir paket bisküvi üzerinde ilgili karbon emisyonu açıklanıyor, bu konuda duyarlı olan firmalar/ürünler tercih ediliyor.

Türkiye’de halihazırda firmalar sadece “faaliyet raporu” hazırlıyor. Dünyada ise 1999 yılından beri “Sürdürülebilirlik Raporu” hazırlıyorlar. Sürdürülebilirlik raporu şirketinizin sürdürülebilirlik konusundaki duyarlılığı yansıtan belirli formata göre hazırlanan ve denetlenen bir rapor. Firmaların sürdürülebilirlik parametrelerini saptaması gerekiyor, hatta bu parametreler ışığında da “sürdürülebilirlik endeksleri” oluşturuluyor. Bu kriterlerin, endekslerin neler olduğu belirli ve çok net, uluslararası normlar var, Dünyadaki ülkeler bu normları, kriterleri uzun süredir başarıyla uyguluyorlar. Özetle Türkiye özelinde Amerika’nın keşfine gerek yok. Her şey çok net tanımlı, sadece yerli sanayimizin dinamiklerini dikkate alarak, endüstriyi tanıyarak, uluslararası kabul gören yaklaşımları ve metodolojileri saha mühendisliği ile tamamlayarak ilerlemek gerekiyor. Teorilerle ilerlemek mümkün değildir, teknik bakış olmadan başarıya ulaşabilmek de mümkün değildir. Ulusal enerji politikalarını bilmeden, konunun teknik detayına hakim olmadan başarılı sürdürebilirlik stratejisi ortaya koymak ve yönetmek imkansızdır.

Bunları yapıyor olmak kurumlara neler sağlıyor, karşı tarafa ne tür mesajlar veriyor?

•  Ben iklim değişikliği konusunun farkındayım ve kurum stratejime bunu entegre ettim,

•  Üst yönetimim bu konuları önemsiyor,

•  Etkimi ölçüyor ve azaltıyorum, bu konuda duyarlıyım,

•  Çocuk işçi kullanmıyorum, iş güvenliği ve sağlığı konularına dikkat ediyorum.

•  Hazırladığım “ciddi sürdürülebilirlik raporlarıyla” sonuçlarımı tüm paydaşlarımla paylaşıyorum; yani hesap verebiliyorum,

•  Tüketicinin ve paydaşlarımın görüşlerine önem veriyorum, dikkate alıyorum.

•  Daha az enerji kullanmak, daha az emisyon yaymak, çevreyi daha az kirletmek için çaba sarf ediyorum.

•  Ve tüm bunları gönüllü olarak yapıyorum ve rakiplerime göre “BEN FARKLIYIM ve ETKİLERİMİN FARKINDAYIM”

Son bir cümleyle yazımı tamamlamak isterim: bu tür raporlama yapan kurum ve kuruluşlar itibarlarının sürdürülebilirliğini de sağlamış oldukları için farklılıklarını kanıtlamaktadırlar.