İklim için liderliği kim yapacak?
2014 yılı aşırı iklim olaylarının olağan hale geldiği bir yıl oldu. Türkiye uzun bir süredir şiddetli kuraklık yaşarken, son günlerde yağan her yağmurla beraber ülkenin en az bir yerinde sel felaketi ve su baskını haberleri alıyoruz. Kuraklık nedeniyle dayanıklılığını kaybeden topraktaki bitkiler, gelen ani ve şiddetli yağışlarla organik üst tabakanın akışına artık eskisi kadar engel olamıyor.
Bilim atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun milyonda 450 parçacığa ulaştıkça iklimin dengelerinin geri dönülmez noktaya doğru gideceğini, güvenli sınırın ise 350 parçacık olduğunu ortaya koymuş idi. Bugün ise bu değer 400 parçacık seviyesinde.
Uzun dönemli gözlemler üstüne kurulu bilimsel çalışmalar eskiden beri var. Şimdi ise insan kaynaklı iklim değişikliğinin varlığını görmek için kısa dönemli gözlemler yetiyor. Bugün bu nedenle herkes iklim değişikliğinin var olduğunun farkında.
Peki Politikacılar?
Merkez Bankası ve ekonomiden sorumlu bakanlar Haziran ayından itibaren enflasyonda belirgin düşüşlerin olacağını öngörüyorlardı. Kuraklık ve bunu fırsata çevirenler sayesinde yaz aylarında gıda fiyatları düşmek yerine arttı. Ağustos ayı enflasyonu %9,75 olarak gerçekleşirken gıdada fiyat artışı ,4 olarak gerçekleşti.
İklim değişikliği ve sonucunda ortaya çıkan aşırı iklim olayları artık ekonomide de baş oyuncu haline geldi. Mevcut politikaların son ağaç kesilene, son asfalt dökülene, son rezidans dikilene, son dere kurutulana kadar büyüme endeksli olması politikacıların iklim değişikliğini umursamadığının ispatı. Toplumsal akıl ise bugün doğayı yok eden politikalara karşı ülkeyi direniş cephesine çevirmiş durumda.
Halk farkında!
Bugün ekonomi ağaç kesilerek yerine beton ve asfalt dökülmesi üzerine kurulu. Yüksek karbon ekonomisi dediğimiz bu düzenek yüzünden doğanın sigortası artık her gün atıyor. Daha fazla doğa tahribatı, daha fazla petrol, kömür ve doğalgaz kullanımı hem iklimi değiştiriyor hem de iklim değişikliğine karşı direncimizi azaltıyor. Bugün doğa tahribatına karşı ülke sathına yayılan direnişler, halkın bu konudaki fikrini güçlü bir şekilde direnişe çevirdiğini ortaya koyuyor.
23 Eylülde BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un daveti ile dünya liderleri New York’da İklim Zirvesi için bir araya gelecekler. Türkiye’nin de katılacağı zirvede muhtemelen 3 milyar ağaç dikildiği*, iklim değişikliğini önlemek için kaynak ayırmaya gelince de “fakir olan ülkemizin” kirletme hakkı** ‘na sahip olduğu yönünde etik dışı söylemleri dile getirmesi bekleniyor. 2015’de karara bağlanacak olan küresel iklim antlaşmasının daha güçlü, daha bağlayıcı ve somut hale getirmek için bu daveti yapan Ban Ki-moon, zirvenin başarasını arttırmaya çalışıyor. Ancak, iklim değişikliğini durdurmak için son 30 yılda politikacılar bir başarı elde edemedi.
İklim lideri biziz!
AOÇ’de yapay köy projesini durduran, Ataköy sahillerini kaçak inşaatları mühürleten, Validebağ korusunda otopark projesini engelleyen, Çayeli’nde HES projesini durduran aslında hepimiziz. İklim değişikliğinin geldiği noktada bir ağacı bile kesmeme, daha fazla beton ya da asfalt dökmeme, 1 arabanın bile satılmaması gibi kararları politikacılar değil, biz alabiliriz. ABD’nin 1942-1945 arası otomobil satışını savaş için durdurduğunu biliyorsak, bugün iklim değişikliğini durdurmak için de otomobil üretilmemesinin mümkün olduğunu biliyoruz.
Devletin bizden topladığı paraların iklim değişikliğini durdurmak için yeteceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Karayolu Genel Müdürlüğü’nün 2014 Performans Programı çalışmasında kendi sorumluluk alanlarının, bütçe gelirlerinin ,5’unu sağladığını belirtiyor. Yani daha fazla otomobil, daha fazla petrol kullanımı ve otoyol paraları ile bir yılda 48,5 Milyar TL gelir sağladıklarını belirtiyorlar. Bu para bugün iklim değişikliği için harcansa ne Soma’da madenlerde insanlar ölecek, ne bu kadar fatura ödeyeceğiz, ne de berbat kentlerde yaşamak zorunda kalacağız. Bugün herkesin yürüyebileceği, toplu taşıma kullanabileceği, pedallayarak sevgilisine erişebileceği bir kent için bu kaynakların artık iklim değişikliğini durdurmaya harcanması gerekiyor. Hatta bunları geçtik, gelinen noktada yaşamımızı korumak için iklime bütçe ayrılmalı. Böylesi bir adımın atılması için, 2013’de Ankara’da gerçekleşen Sivil İklim Zirvesinde karara bağlandığı gibi, hükümetinin ve yerel yönetimlerin iklim için azaltım hedefi almasını, 2020 yılına kadar seragazı emisyonlarını 2011’e göre en az azaltmasını sağlayabiliriz.
23 Eylül’de Ban Ki-moon’un çağrısı dünyanın geleceği için çok önemli. Sürecin güçlenmesi için elindeki en önemli müzakere kozunu uyguluyor. Ancak bu koz yeterli değil. Politikacıların son 30 yılda vardıkları nokta, iklim değişikliğini çözümsüz hale getirdi. Türkiye uluslararası iklim müzakerelerinde hep geriden geldi ve ülke politikalarında ise sürecin tersine işler yaptı. Ancak, politikacıların insan ve doğaya gelince adım atamamasına kızsak da, zaman çoktan geçti. Politikacıların lider olduğu propagandasını boş geçip, gerçek liderlerin bizler olduğunu ortaya koymamız lazım.
Dümeni kendi çıkarları için kullanan birisini eleştirebiliriz. Ancak o geminin çarkçısı da, miçosu da, dümencisinin de bizler olduğunu unutursak, asıl hatayı yapmış oluruz.
*: Ağaç dikme sözü, son yıllarda fidan dikmenin yerine konulmaya başlanmış bir ifadedir.
**: Kirletme hakkı, Türkiye’nin de kullandığı bir ifade olup, yaşam hakkı üstünde kullanılan bir ifadedir.