Güneş Enerjisinin Çevreye Etkisi Tartışılıyor

Çevreciler tarafından desteklenen güneş enerjisi sektörü, sektörün ‘yeşil’ imajını koruma kaygısıyla güneş enerjisini biyo-çeşitlilik üzerine olan düşük etkisini öne çıkarıyor.

30 Mayıs 2011

Neredeyse hiçbir enerji kaynağının biyo-çeşitlilik üzerine etkisinin ‘sıfır’ olduğu iddia edilemez. Fosil yakıtlar, iklim değişikliği ve çölleşmede etkisi bulunan gazlar çıkardıkları için en büyük tahribatı yaratıyor. Yakın zamanda görülen örnekler de nükleer kazalar ve petrol sızıntılarının canlı yaşamı yok edebildiğini gösterdi.

Ancak yenilenebilir enerji kaynakları dahi bazı sorunlar ortaya çıkarabiliyor. Rüzgar türbinleri kuşların göç rotalarıyla çakışabiliyor ve bazı kırsal bölgelerde gürültü sebebiyle tepkilere yol açtı.

Biyo-yakıt mahsüllerinin ormansızlaşmaya doğrudan ya da dolaylı etkisi de sektörde büyük fikir ayrılıklarına yol açtı. Yenilenebilir enerji üretiminin halen büyük çoğunluğunu sağlayan hidroelektrik santralleri de yaşam alanlarının su altında bırakılmasını gerektiriyor.

Sektörün sıklıkla altını çizdiği bir husus, güneş enerjisinin bu problemlerden büyük ölçüde arınmış olması. Geçtiğimiz Aralık ayında, Almanya Çevre Bakanlığı ve özel yenilenebilir enerji şirketlerinin desteğini alan Alman Yenilenebilir Enerji Ajansı, güneş tarlalarının biyo-çeşitliliğe faydalarına dair bir çalışma yayımladı.

Çalışmaya göre güneş tarlaları, enerjiye katkılarının yanı sıra bitki ve hayvanlar için yaşam alanları da sağlıyor.

Benzer şekilde pek çok çevreci de güneş enerjisini biyo-çeşitlilik üzerindeki düşük etkisi sebebiyle destekliyor. Dünya Dostları Avrupa’dan (FoEE) Friedrich Wulf, EurActiv’e verdiği açıklamada ‘başlıca enerji kaynakları arasında güneş enerjisi, biyo-çeşitliliğe açık ara en az etkisi olanı’ dedi.

Arazinin verimli kullanılması da sektör tarafından öne sürülen en büyük artılardan biri. Büyük güneş tarlaları genellikle çöller ya da eski sanayi bölgeleri üzerine kuruluyor.

Avrupa Fotoaltaik Endüstri Birliği (EPIA) Genel Sekreteri Eleni Despotou EurActiv’e,’Güneş tarlalarının verimli arazilere kurulmasına karşıyız. Büyük sistemlerin çöl, eski maden ya da sanayi bölgeleri gibi arazinin kullanışsız olduğu yerlere kurulmasından yanayız’ dedi.

Ancak Wulf, çevre açısından bakıldığında küçük ölçekli ve merkezi olmayan tesislerin büyük güneş tarlalarına göre daha tercih edilir olduğunu söyledi. Wulf, ‘Bazı durumlarda dönümlerce büyüklükte güneş paneli tarlaları söz konusu oluyor ve bu da iyi bir şey değil. Ancak pek çok durumda bu paneller merkezi değil, basitçe çatınızın üzerine kurabiliyorsunuz. Bu alanda büyük potansiyel var’ dedi.

Despotou’ya göre güneş enerjisinin su kaynaklarına etkileri de göz ardı edilebilir ölçülerde. Despotou, ‘Güneş panellerinin sık yıkanması gerekmiyor. Elbette Yunanistan veya İtalya’daysanız ve Kuzey Afrika’da bir kum fırtınası gerçekleşiyorsa biraz etkilenebilirsiniz. Bunun dışında sorun yok’ şeklinde konuştu.

Az sayıda araştırma yapıldı

Ancak bazıları daha temkinli yaklaşıyor. Michigan Üniversitesi Kellogg Biyoloji Merkezi’nden araştırmacı Bruce Robertson, ‘Güneş enerjisinin bitki ve hayvan yaşamına etkileri üzerine yayımlanmış çok az araştırma olduğunu’ söylüyor.

Roberston, geçtiğimiz yıl Macaristan’da, bölgedeki çevre araştırmaları kurumlarıyla beraber yürüttüğü çalışma sonucunda güneş panellerinin 300 kadar deniz böceği türü için ‘sahte yaşam alanı’ olabileceğini sonucuna vardı.

Buna göre böcekler, panellerin yansıtıcı yüzeyini suyla karıştırıp yumurtalarını oraya bırakabiliyor. Araştırmada, üremenin bu şekilde olumsuz etkilenmesi besin zincirinde kırılmalara yol açabileceği savunuluyor.

Robertson, çölde kurulan elektrik santralleriyle ilgili ise ‘Güneş panelleri, dünyanın suyun en az olduğu bölgelerinde suyu taklit ediyor. Işık yansımaları sayesinde su bulan hayvanlar bundan etkilenmezse şaşırırım’ dedi.

EPIA’nın basın sorumlusu Craig Winneker, sektörün biyo-çeşitlilik sicilini savundu. Winneker, Michigan Üniversitesi’ndeki araştırmayla ilgili olarak ‘sektör, biyo-çeşitlilik üzerine etkilerini yakından izliyor ve biyo-çeşitliliğin korunması için en doğru uygulamaları benimseyerek tesislerin en uygun yerlere kurulması için çaba gösteriyor’ dedi.