Gezi’den sonra enerji yatırımları
Gezi Parkı Türkiye’de demokrasi ve çevre konusunda bir milat kabul edilebilir. Artık her şeyi ‘Gezi’den önce’ ve ‘Gezi’den sonra’ diye anlatacağız. Bu değişim süreci enerji sektörünü de çok yakından ilgilendiriyor. Özellikle de enerji yatırımlarının çevre ayağını.
Gezi’den sonra enerji alanında yatırım yapacakların daha dikkatli davranması şart. Bu uyarı sadece termik, hidroelektrik ve nükleer santral kurmak isteyenleri ilgilendirmiyor. Rüzgar veya güneş santrali kuracaklar da kurallara harfi harfine uymak zorunda. Gezi’den önce ‘formalite icabı’ bir çevre etki değerlendirme raporu alarak gerekli belgeleri tamamladığını düşünen yatırımcıyı kötü günler bekliyor. Gezi Parkı’yla sokağa dökülenlerin dünyadan haberi var. Yurt dışında bir santral yapılmadan önce halka sorulduğunu, karar süreçlerine halkın katılımın nasıl sağlandığını, evrensel çevre sorunlarının ve standartlarının neler olduğunu biliyorlar. Bundan böyle yöre halkına birkaç kuruş veririz, iş vaadiyle kandırırız, muhtarı satın alırız gibi babadan kalma taktikleri unutun. Hükümetteki tanıdıklara güvenmeyin. Projelerinizi en yüksek çevre standartlarında hazırlayın. Yöre halkına danışın, gerekirse onların istekleri doğrultusunda projenizi revize edin. Belki projeden vazgeçmek zorunda bile kalabilirsiniz ama bilin ki bu halka karşı bir şeyler yapmaktan daha kârlı bir iş olabilir. Sinop, Gerze’de yaşananları düşünün. Gezi ruhu aslında orada kendisini göstermişti. Anadolu Grubu bilinen her yolu denedi ama nafile. Halk geçit vermedi. Bunca hazırlık, yatırım boşa gitti. Aynı hataya, hele de millet ‘3-5 ağaç’ için ayaklanmayı alışkanlık haline getirdikten sonra düşmeyin. Bırakın bu iyi alışkanlık sizi de olumlu etkilesin. Daha saygın, kabul görür işlere imza atın.
“Peki, nasıl yol alacağız” diye soruyor olmalısınız. Bildiğim bir örneği anlatayım. Zorlu Enerji’nin İkizdere HES Rehabilitasyonu Projesi için yaptığı çalışmayı okumanızı öneririm. Paydaş Katılımı Stratejisi ve Uygulama Planı başlıklı bu rapor, halkın proje hakkında ne düşündüğünü öğrenmeye çalışıyor. Çevre bilimciler, antropolog ve sosyologlar dört ay boyunca çalışıyor. Daha da ilginci, firma bu sürecin sağlıklı ilerlemesi için ÇED sürecini Ağustos 2011’de dondurma kararı alıyor. Raporun yayımlandığı tarih Mart 2012. Zorlu şu taahhüdü de veriyor: “Zorlu, topluma ve doğaya rağmen tek taraflı kararlar almayacağını bu çalışma ile başlatarak kamuoyuna beyan etmiştir. Yatırımının (çevresel ve sosyal) etki alanını sadece teknik bir mühendislik projesinin etkileri olarak değil, ulusal politikalardan başlayarak yerelde yaşayan insanın kaygılarına kadar geniş bir perspektifte belirleme isteğini bu çalışma ile başlatarak göstermiştir”. Rapor, insan merkezli bakış açısının egemen olduğu bir sektörden duymaya alışık olmadığımız bir şekilde, doğa merkezli bakış açısına da göz kırpıyor. Ekosistemlerin, doğal yaşamı olduğu kadar, toplumun yaşam alışkanlıklarını da şekillendirdiğine vurgu yapılıyor.
Zorlu Doğal Elektrik Üretimi A.Ş. İkizdere HES için 78 MW’lık (megavat) bir lisansa sahip. İşletmedeki kapasite ise 18,6 MW. Hukuki açıdan kapasite arttırımı için önlerinde bir engel yok ama yapılan değerlendirmeler ‘yeşil ışık’ yakmamış olacak ki bekliyorlar. Sonrasını veya şirketin diğer yatırımlarını ayrıntılarıyla bilemem ama bu örneğe bakarak Türkiye’de olmayan, yapılmayan bir işin yapıldığını söyleyebilirim. Gezi’den sonra bu ve benzeri çalışmalara daha çok ihtiyaç duyulacağı ortada. Türkiye ve dünya değişiyor, ezberleri bozmanın vaktidir.