GES, RES, HES, e PES!

Mürşat Özkaya
6 Eylül 2011

“Tamamen temiz bir enerji kaynağı yoktuuuur” cümlesini herkes anlayana kadar her seferinde yazmak gerekiyor galiba. Yalnız bu cümlenin anlamını sadece bu siteyi takip edenlere, bu yazıyı okuyanlara değil de, sanırım bütün halkımıza anlatmak gerekiyormuş.

Geçenlerde bir televizyon kanalında izlediğim bir program bana tekrar gösterdi ki, elektrik santralleri (başta hidroelektrik) ile ilgili bizler gibi bu işten az çok anlayan kişiler bile nasıl farklı düşünüyorsa, ister bilgisizlikten deyin ister alakasızlıktan deyin kafaları gerçekten çok karışık olan halkımız da o denli farklı düşünüyor.

Programın içeriği, Karadeniz’in bir köyüne giden bir ekibin yörede kurulacak hidroelektrik santral ile ilgili halkın düşüncesini öğrenmeye yönelik. Meydana kurulan bir kürsüye çıkan halk konuyla ilgili kafasına gelen her şeyi anlatıyor. Kısacası atış serbest! Birazdan yazacağım görüşlerden de göreceğiniz gibi bölgesine enerji santrali kurulacak vatandaşımız olaydan haberdar ama maalesef bilgi ve araştırma eksikliğinden dolayı bütün yorumlar maç sonrası futbolcu veya taraftar yorumları gibi yüzeysel kalıyor. Aslında kimbilir belki de ihtiyacımız olan şey, görmemiz gereken şey, hep gözümüzün önündedir de, bu yüzeysel görüşler bize yardımcı olur. Belki en doğrusunu halkımız biliyordur, biz teknik insanlar hiçbir şey bilmiyoruzdur.

Öncelikle santrallere yönelik olumlu görüşlere bakalım isterseniz. Örneğin bir vatandaş -sanırım muhtar veya ihtiyar heyetinden- dinleyenlerine diyor ki “hem iş istiyorsunuz, çocuklarımız gurbete gitmesin diyorsunuz, sonra da bu barajlara hayır diyorsunuz, bu iş aş kaynağına olmaz diyorsunuz, e daha devlet size ne yapsın”. Diğeri de “bölgemizde bir sürü taş ocağı var, ona hayır demiyorsunuz da bu barajlara niye bağırıp çağırıyorsunuz arkadaşlar” diye kendi arkadaşlarına bağırıyor.

Doğal olarak fazla olan olumsuz görüşlere gelelim. Ahaliden yaşlıca bir sözcü “bu baraj çayımıza zarar veriyor, suyumuzu kirletiyor, mahsulümüz az oluyor, durdurun bu inşaatı” diyor. Beri ki “doğayı bedava kaynak görmeyin, ağaçları kesiyorsunuz, etrafa zarar vermeden yapın kardeşim” diye serzenişte bulunuyor. Öbürü ise gariptir “memleketi hep yabancılara peşkeş çektiniz, bu ormanları kestiren hep Amerika” diye olayı uzaklara götürüyor. Bu programda değil ama bir diğer arkadaş termik santrallerle ilgili öyle garip bir şey diyor ki, “kardeşim burada kömür santrali yapacaklarmış, o bacadan çıkacak kül mezarlarımıza yağacak, bu seferde onları temizlemek için devamlı para vereceğiz, olmaz böyle şey” diye öbür tarafı düşünüyor.

En enteresan görüşü ise geçenlerde okudum. Hatırlarsınız, geçen hafta Erzurum’da bir ayı saldırısı oldu ve maalesef iki vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu saldırıyı araştıranlardan! bazılarının ise bu saldırıyı bölgedeki bir HES inşaatına bağladı. Santral inşaatı dolayısıyla ayıların yuvalarının bozulduğunu, dolayısıyla ayıların şehre indiğini ve halka saldırdığını yazan birkaç haber ve yorum etrafta dolaşmaya başladı.

Programın en başında gösterilen yaşlı bir karı koca ise oldukça manidar konuşmalar yapmışlardı. Bölgenin kendi yuvaları olduğunu, başka bir yerde yaşayamayacaklarını, buranın eskisi gibi korunması gerektiğini söylüyorlardı. Eskiden bu bölgede havanın daha temiz olduğunu, daha çok ağaç olduğunu, derelerde daha çok su aktığını, bunun en azından aynı kalması gerektiğini yaşlı gözlerle dile getiriyorlardı. Bizim buraları mahvederek elektik üretip koca koca şehirlerde kullanıyorsunuz diyorlardı. Buraya kadar amcanın ve teyzenin söyledikleri kesinlikle çok doğru, hatta diğer arkadaşların söyledikleri de kendi çaplarında doğru ama kimsenin görmediği veya yanından sıyırttığı (o yaşlı çiftin de görmediği gibi) bir konu var. Aynı bizim gibi, o köhne ama sıcak ahşap evlerinde eskiden sahip olmadıkları ve kendileri için hayatı kolaylaştıran elektrikli alet ve edevatın elektriğinin ne şekilde sağlandığı! Kimse yanı başında bir santral istemiyor, doğal olarak kimisi çayını, kimisi ormanını, kimisi yaylasını, kimisi plajını düşünüyor ama hayatını kolaylaştırırken ihtiyacı olan o kötü! elektriğin ne şekilde üretildiğini/üretilebileceğini hiç düşünmüyor. İşte olay da burada kopuyor zaten.

Sonuç olarak, yorumlardan da görüldüğü gibi, eğitim şart!, ama köydeki için de şehirdeki için de. En doğru bilgiye sahip olmak için, en doğru yorumu yapabilmek için, hayatın gerçeklerini hesaba katarak, bencilce düşünmeyerek, çevreyi ve insanlığı tehlikeye atmadan hareket etmek için eğitim şart!. Hatta televizyoncularımıza bile eğitim şart!. Nedense toplum için aydınlatıcı olan bu çevre programlarını hep yazın tatil sezonunda, neredeyse bütün programların tekrar yayınına geçtiği yaz ekranlarında yapıyorlar. Kitap, gazete, dergi alışkanlığımız olmadığı için, elimizdeki tek kaynak olan televizyonlar içerisinde, eğitim seviyemizi bir nebze arttıracak ve bilgilenmemizi sağlayacak yegane kaynak olarak gördüğümüz haber kanallarımız başta olmak üzere!