Gelişmekte Olan Ülkeler Yeşil Ekonomide ‘Aldatılmaktan’ Korkuyor
Yeşil ekonomiye geçilmesi yönündeki söylemin zengin ile yoksul arasındaki farklılıkları gidermeksizin ve yoksul ülkelerin gelişmelerini engelleyecek şekilde kullanılmasından korkuyor.
Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yaklaşık 20 yıl önce düzenlenen uluslar arası toplantının ardından bu kez 2012’de Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Gelişme (UNCSD) zirvesi (ya da Rio+20) gerçekleştirilecek.
Brezilya’nın ev sahipliğinde yapılacak toplantıların Haziran 2012’de başlayacağı bildiriliyor. Zirvede katılımcılar sürdürülebilir gelişim ve değerlendirmelerde kaydedilen ilerlemeleri garanti altına almak üzere bir araya gelecekler. Toplantının iki ana başlığından biri yeşil ekonomi olurken bu çerçevede sürdürülebilir gelişme ve yoksulluğun ortadan kaldırılması ile sürdürülebilir gelişme için kurumsal çerçeve konuları ele alınacak.
“Yeşil ekonomi”ye geçişin getirileri, zorlukları ve geçiş döneminde karşılaşabilecek risklerle ilgili bir rapor geçen hafta katılımcı ülkelerin delegelerinin bulunduğu bir toplantıda sunuldu.
Rio Dünya Zirvesi’nden 20 yıl sonra yapılacak haziran toplantısında sürdürülebilir gelişimin küresel düzeyde sağlanması için gerekli siyasî taahhütlerin resmîleştirilmesine çalışılacak.
Zirvede yeşil ekonomi merkezli bir sürdürülebilir gelişim politikası üzerinde anlaşmaya varılması bekleniyor.
Ancak gelişmekte olan ülkeler arasında yeşil ekonomi kavramının ait olduğu bağlamdan çıkarılması ya da yanlış kullanılması yönünde endişeler bulunuyor.
Gelişmekte olan ülkeler çevre dostu ekonominin teşvik edilmesinin olumsuz gelişmelere yol açmasından endişe ederken teşviklerin herhangi bir fayda sağlanmamasına yol açacak girişimlerden kaçınılması çağırısında bulunuyor.
Hazırlanan rapora katkıda bulunan Cenevre merkezli gelişmekte olan ülkeler hükümetler arası örgütü Güney Merkezi (South Centre) yöneticisi Martin Khor, “yeşil ekonomi” kavramının yanlış kullanımının çok katlı risklere sebep olabileceği görüşünü savunuyor.
‘Yalnızca yeşil’ yaklaşımından kaçınmak gerek
Khor’a göre, “yeşil ekonomi” tanımıyla ilgili risklerden ilki konunun tek boyutuyla ele alınması, gelişim ve eşitlik boyutlarının ihmal edilmesi. Çünkü bu durum daha bütüncül sürdürülebilir gelişim boyutunu geçersiz kılabilir ve gelişmekte olan ülkeler üzerinde olumsuz etki yaratabilir.
Bir diğer tehlike ise “her soruna tek çözüm” denilebilecek bir yaklaşımla bütün ülkelere, gelişme durumlarına bakılmaksızın, aynı şekilde muamele edilmesi. Ancak gelişmekte olan ülkelerin özel muameleye tabi tutulması ve onlara yeşil ekonomi sürecine geçişte ek bir esneklik gösterilmesi, daha yumuşak davranılması gerekiyor.
Çevre konusunda ticarî himayecilik riski
Hazırlanan raporda dile getirilen bir diğer sakınca ise, çevrenin ticarî himayecilik amacıyla kötüye kullanılması.
Raporda bu konuda “Özellikle gelişmiş ülkeler bunu bir ilke olarak benimseyebilir ya da bu kavramı tek taraflı olarak gelişmekte olan ülke ürünlerine karşı ticarî tedbir şeklinde kullanmak isteyebilir” uyarısına yer veriliyor. Bu konuda kullanılan örnek ise, kendi sanayi sektörlerinde CO2 üst sınırı uygulamasında bulunmayan ülke ürünlerine karşı sınır düzenleme vergisi ya da karbon vergisinin uygulanması…
AB’de karbon sınır vergisi fikri Avrupalı üreticilerin imalât tesislerini çevre kanunlarının nispeten gevşek olduğu Çin gibi ülkelere kaydırmalarının önüne geçmek üzere ortaya atıldı. Özellikle Fransa bu konuda ihtilâflara sebep olabilecek tedbirler alınması için çağırılarda bulunmaya devam ediyor.
Khor ayrıca gelişmekte olan ülkelerden ürün ithalatının iklim değişikliğiyle mücadele bahanesiyle engellenmesi için bir takım ticarî tedbirler kullanılmasının da “çok taraflı ticaret sistemine ciddi bir darbe indireceği ve UNFCCC iklim sözleşmesi kapsamındaki küresel iklim görüşmeleri üzerinde ters tepki yaratacağı” görüşünü savunuyor.
Diğer riskler arasında “yeşil ekonomi” kavramını çevre kılıfı altında piyasa erişimi için kullanılması yer alıyor. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerin “çevreyle ilgili” ürünlere uygulanan gümrük vergilerinin kaldırılması talebi gibi…
Gelişmekte olan ülke ürünlerinin ayrıca sanayileşmiş ülkelerden ödenek desteği alan ürünlerle rekabete zorlanması da üzerinde durulması gereken noktalarda biri olarak raporda yer alıyor.