G20 Liderleri İklimi mi Finansı mı konuşacak?
G20’nin bu yıl başkanlığını Türkiye yürütüyor. 15-16 Kasım’da Antalya’da gerçekleşecek olan zirve Paris’de Aralık ayında gerçekleşecek 21. Taraflar Konferansı-COP21 öncesi çok önemli bir durak.
COP21 öncesi dünyanın en gelişmiş 20 ülkesinin liderleri toplanacak. Müthiş bir fırsat. Düşünsenize sera gazlarının %80’ine yakınından sorumlu 20 ülke iklim değişikliğini durduracak adımları atsa, Paris’deki 190’dan fazla ülkenin yapabileceğinden çok daha fazlasını yapabilir.
G20 Antalya zirvesinde gündem maddeleri arasında iklim değişikliği de var. İklim değişikliği gündemi denince akla COP21’de bağlanacak anlaşmanın maddelerine değinilecek diye düşünebilirsiniz. Sera gazlarını azaltılması, iklim değişikliğine uyum, kayıp ve zararlar, ormansızlaştırma, teknoloji transferi, finansman ve şeffaflık gibi başlıkların tamamının, yada kötümserseniz bir kısmının konuşulmasını bekleyebiliriz. Ama öyle olmuyor, sadece iklim değişikliğinin finansmanı konuşuluyor. Türkiye’nin hazırladığı G20 öncelikleri belgesine “sürdürülebilirliğin desteklenmesi” başlığı altında, iklim değişikliğinin finansmanına odaklanacağı belirtilmiş. Ancak, buradaki sürdürülebilirlik doğa ve toplumu gözeten bir anlamda kullanılmıyor. Sadece ekonomiyi kastediyor. Belgede o yüzden “Küresel ekonomide sürdürülebilirliği desteklemek“ ifadesi geçiyor.
G20’nin Taahütleri?
İklimi değiştiren sera gazlarının yüzde 80’ine yakından sorumlu G20 ülkeleri azaltmazsa diğer ülkelerin yaptıklarının pek bir anlamı yok. G20 ülkeleri arasında hiçbiri sıcaklık artışını 2°C’nin altında tutacak bir INDC, yani Kesin Katkılar için Ulusal Niyet Beyanı açıklamadı. 2°C sıcaklık hedefine uygun niyet beyanında bulunan sadece Bhutan. O da G20 ülkesi değil, gelişmiş yada Türkiye gibi ileri gelişmekte olan bir ülke de değil.
Hal böyle olunca, sera gazlarını azaltmamız gerekiyorken, 2030 yılında daha da fazla arttırmış oluyoruz. 1 Ekim’e kadar verilen bütün niyet beyanlarını topladığımızda, 1990’da atmosfere 36 milyar ton olan sera gazları verilirken, 2010’da 47 milyar tona çıkmış. Niyet beyanları ile 2030’da azalmak bir yana, artıyor bile. Bütün dünyanın taahhütleri toplandığında 2030 yılında yılda 54 milyar ton sera gazlarını atmosfere salıyoruz.
Sıcaklık artışını 2°C’nin altında tutmak için, 2030’da 35 milyar tonun altında inilmesi gerekiyor. Yani ülkeler 47 milyar ton salımdan 35’e inmek yerine taahhüt olarak verdikleri rakamların toplamı 54 milyar ton.
Burada AB, ABD gibi ülkeler kısıtlı, Brezilya gibi ülkeler daha istekli bir şekilde fosil yakıtları azaltacaklarını taahhüt etseler de, G20 içinde taahhüt vermeyen Suudi Arabistan, yada 2010’a göre yüzde 125 arttırmayı taahhüt eden G20 başkanı Türkiye’yi saymamak olmaz. O da G20 ülkesi değil, gelişmiş yada Türkiye gibi ileri gelişmekte olan bir ülke de değil.
Finansı da konuşalım
G20 ülkeleri enerji bakanları toplantısında sadece verimsiz fosil yakıt desteklerinin orta vadede kaldırılması teşvik ediliyor. Zaten orta vadede olması ve teşvik gibi zayıf bir politika ifadesi durumun ne kadar kötü olduğunu ortaya koyuyor. Burada akla gelen mali destekler.
IMF raporlarına göre, G20 ülkeleri fosil yakıtlar için verdikleri mali destekler kişi başına yılda 1000 dolar mertebesinde. Bir başka deyişle, ülkeler fosil yakıtları mali olarak desteklemek yerine sadece bir yıl için o parayla vatandaşlara güneş paneli verse, herkesin 1 kw’lık paneli olur ve ülkelerin elektrik üretiminde kömür, doğalgaz ve petrol tüketimi sıfırlanır, elektrik enerjisi kaynaklı salımlar 2030’dan çok daha önce ortadan kalkar
Fosil Yakıt Köstekleri?
Fosil yakıt mali destekleri para ile ölçüldüğü için verilerini görebiliyoruz. Ama görmediğimiz, fiyatlandıramadığımız fosil yakıt destekleri, bir başka deyişle diğer çözümleri kösteklemeye yarayan mekanizmalarda söz konusu. Mali destekleri herkes konuşurken, mali olmayan destekleri fiyatlandırılmadığı için pek kimse konuşmuyor. Mesela kömür santrali yapmak için başvurduğunuzda lisans verilmesi ile güneş ya da rüzgar enerji santralini kurmak istediğinizde önünüze çıkan engelleri nasıl fiyatlandırabilirsiniz? Bunu ancak yaşarsınız.
Böylesi bir şey size soyut gelebilir. Basit bir örnek verelim, 2013 yılında TEİAŞ’ın bağlantı görüşü verdiği ve lisans alma yolundaki termik santral kapasitesi 33 bin MW’dan fazla. Bağlantı görüşü verdiği ve lisans alma yolundaki rüzgar kapasitesi ise 1836 MW. Bir anlamda termik santraller mali olmayan bir destek alırken, termiğin önün açmak için rüzgar kösteklenmiş oluyor.
Özetle, G20 zirvesinde Paris İklim Zirvesine giderken iklim değişikliği değil finansı, finans derken ekonominin sürdürülebilirliği konuşuluyor ama sera gazlarını azaltacak politikalar, fosil yakıt tüketiminin azaltılması, enerji verimliliği yada destekler gerçek anlamda konuşulmuyor.