Enerji Sektöründe Başka bir Dünya Mümkün! Almanya’da Enerji Dönüşümü

Baha Kuban
9 Aralık 2013

Alman Reichtag’ı ya da Parlamentosu, Almanların ‘Energiewende’ adını verdikleri enerji değişimi ya da dönüşümünün küçük bir kopyası sayılabilir mi, bir bakıma?  Mimari tasarımı ve enerji üretim-tüketim özellikleri bakımından yapıyı sıradışı ve işlevsel kılan pek çok niteliğinden bazılarına bakalım. Genel Kurul salonunun üzerini bir zamanlar kapatan koyu renkli  kubbenin yerinde bugün, en tepesine kadar bir seyir merdiveninin tırmandığı  büyük, cam bir fanus yer alıyor. Dünyaca tanınmış İngiliz mimar Sir Norman Foster’ın, saydamlık ve demokratiklik ilkelerini simgelemek için yerleştirdiği cam fanusun içinde,  en üst noktasından hemen hemen 40 metre aşağıdaki Genel Kurul salonuna kadar uzanan ve 360 adet aynadan oluşan bir “ışık heykeli” yer alıyor. Bu huni şeklindeki heykelin işlevi, gün ışığını toplantı salonunun içine indirmek. Çatının entegre bir parçası olarak düşünülmüş olan fotovoltaik paneller ise, istendiğinde kısmi gölgeleme yapan bir metal güneşliğin hareketi için enerji sağlıyor.

Ana toplantı salonunun üzerindeki bu olağanüstü tasarıma ek olarak Reichstag’ın  bodrumunda bir kojenerasyon ünitesi var. Yakıt olarak kolza tohumu yağı kullanan bu biyo-reaktör hem elektrik hem ısı üretiyor. Bu reaktörün ürettiği atık ısı, yerin yaklaşık 300 metre altındaki  doğal  bir akifere pompalanıyor, kışın yapıyı ısıtmak üzere kullanılmak için. Reichstag, elektriğinin yarısını bu şekilde elde ettikten sonra geri kalan enerji ihtiyacını da yine yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlıyor. Bu haliyle  Alman Reichstag’ı, büyük olasılıkla dünyanın en ‘yeşil’  parlamentosu.

Reichsatag’ı  ABD’nin parlamento binası ‘Capitol’ ile kıyaslamak eğlenceli olabilir. Mahalle sakinlerinin, saldığı duman ve kirlilik bulutu nedeniyle ‘Capitol’ ün koltukaltı” olarak dalga geçtikleri  enerji ünitesi ‘Capitol Güç Santralı’,  1910’da yapılmış ve hala hizmet veriyor. 1957’de elektrik üretmeyi kesen santral, yakın zamana kadar Capitol’ün ısıtma – soğutma gereksinimlerini kömür yakarak karşılamaktaydı. Bugün doğalgaz ile çalışıyor… Almanya ile ABD’nin enerji sektörünün geleceğine ilişkin politikalarının parlamento yapıları kadar birbirine zıt olduğu söylenebilir mi?

Dünyanın en güçlü sanayi ülkelerinden biri, 2000 yılında hayata geçirilen bir politika ile,  bugün elektrik ihtiyacının %25’ini yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılar duruma geliyor,   kömür, diğer fosil kaynakları  ve nükleer enerjiyi adım adım, tümüyle terkedeceğini  ve 2050 yılına gelindiğinde tüm enerji ihtiyacının %80’ini  yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayacağını açıklıyor. Bu nasıl bir siyasi-toplumsal  irade ?

Almanya’nın ‘Energiewende’ sinin temelinde enerji tedarik altyapısını ve mantığını tümüyle değiştirmek var.  Enerjinin etkin  kullanımı, güneş, rüzgar ve biyokütle kaynakları ile şebekenin ‘akıllandırılması’ bu politikanın asli unsurları. Enerji dönüşüm hedeflerinin bu kadar açık bir biçimde ifade edilmesi yakın zamanlı olmakla birlikte aslında geçmişi eski.  ‘Energiewende’ ya da enerji dönüşümünün kökleri, tüm kesimlerden Almanları biraraya getiren 1970’lerin nükleer – karşıtı hareketlerine uzanıyor. Energiewende sözcüğünün  kendisi ilk kez 1980’de, Alman Uygulamalı Ekoloji Enstitüsü’nün bir Raporunda kullanılmış. 1982’de kitap haine getirilen bu Raporun  adı, “ Petrol ve Uranyum Olmadan Ekonomik Büyüme ve Refah” . Almanya’nın giriştiği bu muazzam denemenin toplumsal, kültürel, siyasi ve kurumsal gelişimi bugün pek çok ülkeye ışık tutuyor. Alman deneyiminin canalıcı önemi kuşkusuz, ülkenin kendi önemiyle doğru orantılı olarak artıyor.

Alman enerji dönüşümü ‘Energiewende’nin  daha az bilinen toplumsal bir tarafı daha var. Almanya bu dönüşümü esas olarak çok sayıda küçük enerji üreticisi ile gerçekleştiriyor. Bir başka deyişle dönüşüm, “dağıtılmış” bir güç tedarik sistemi hayata geçirilerek gerçekleştiriliyor. Öyle ki, 2010 itibarıyla  Almanya’da yenilenebilir enerji kapasitesinin yarıdan fazlasının sahibi, bireyler ve çiftçiler (tam olarak %62) . Büyük enerji şirketleri ise kapasitenin yalnızca %6.5’ine sahipler. Devamı bir sonraki yazıda.

* Bu yazı ilk olarak Cumhuriyet Gazetesi Bilim-Teknik ekinde yayınlanmıştır.9