Enerji sektörü iklim mücadelesinin gerektiği hızda dönüşemiyor
Uluslararası Enerji Ajansı’na göre enerji kaynaklı emisyonlardaki artış sürmeye devam edecek
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) 2019 yılı Dünya Enerji Görünümü Raporu‘nu yayınladı.
Çalışmadaki bulgular hız kazanan yenilenebilir enerji yatırımlarına rağmen, mevcut enerji sisteminin Paris İklim Anlaşması kapsamında belirlenen iklim hedeflerine ulaşmak için yeterince hızlı gerçekleşmediğini ortaya koyuyor.
Çalışmaya göre yenilenebilir enerji dönüşümü beklentileri ile fosil yakıtlara dayalı mevcut enerji sistemi arasındaki fark açıklığını koruyor.
Çalışmada öne çıkan diğer bir nokta ise raporda ”birincil yakıt” olarak nitelenen enerji verimliliği alanında gerçekleşen ilerlemelerin yavaşlamış olması ve elde edilen başarının mevcut potansiyelin çok altında kalması.
Raporda küresel ölçekte uygulanmakta olan veya uygulanabilecek enerji politikalarına göre üç ayrı senaryo öngörülüyor.
Mevcut Politikalar, Belirlenmiş Politikalar ve Sürdürülebilir Kalkınma Politikaları başlıklarına sahip bu senaryoların hiçbirinde enerji kaynaklı emisyonların iklim krizi ile mücadele için gerekli hızda gerileyebileceği öngörülmüyor.
Mevcut Politikalar Senaryosu‘na göre küresel enerji talebi mevcut eğilimler ile 2040 yılına kadar her yıl %1,3 oranında artacak, ayrıca enerji kaynaklı emisyonlar da sürekli yükselemeye devam edecek bununla birlikte enerji güvenliği baskısı da sürecek.
Politika belirleyicileri tarafından uygulanması planlanan politikaları içeren Belirlenmiş Politikalar Senaryosu ise küresel enerji talebinin gelecek 20 yılda yıllık ortalama %1 oranında artarak yükseleceğini öngörüyor.
Bu senaryoya göre gelecek 20 yıllık bu dönemde başta fotovoltaik alanında olmak üzere düşük karbonlu elektrik üretim yatırımları hızla artmaya devam edecek. Gelişen LNG ticareti de doğal gaz kullanımının yaygınlaşmasını sağlayacak.
Bununla birlikte ekonomik büyüme ve nüfus artışı enerji kaynaklı emisyonlardaki artışın gelecek 20 yıl boyunca sürmesine, dolayısı ile dünyanın sürdürülebilir enerji hedeflerinin gerisinde kalmasına neden olacak.
Çalışmada ”birincil yakıt” olan enerji verimliliği alanında da çok geniş kapsamlı ve hızlı adımlar atılması gerektiği de vurgulanıyor.
2018 yılında enerji yoğunluğu değerinde yaşanan %1,2 oranındaki iyileşmeye rağmen bu değerin 2010 yılından beri gerçekleşen iyileşmnin ancak yarısına yakın olduğunun altı çizildiği çalışmada, ekonomik olarak uygulanabilir tüm fırsatların değerlendirmesi ile bu alandaki iyileşmenin yıllık %3 oranına yaklaşabileceği öngörülüyor.
Yeni kömür yatırım kararlarının azalmasına rağmen mevcut santraller ve dünya çapında inşa halinde olan 170 GW’Lık kapasite kömürün özellikle ekonomileri hızla büyüyen Asya ülkelerinde önemli bir kaynak olmaya devam ettiğine dikkat çekilen çalışmada, kömürün Çin ve Hindistan başta olmak üzere Asya ülkelerinde yenilenebilir enerji yatırımlarının artması yönünde önemli bir güçlük olacağı belirtiliyor.
Sanayi kullanımında ve Çin’deki konutlarda doğal gaz kullanımın artmasına bağlı talep artışı, yeni LNG yatırımları için küresel bir dalga oluşturacak.
Bununla birlikte küresel petrol talebi de gelecek 10 yıllık dönemde büyümeye devam edecek. Bu dönemdeki artan talepte ABD’nin payı %85 olacak iken, yakıt verimliliği ve elektrikli araçların yaygınlaşması 2025 yılından itibaren talep artışının yavaşlamasında belirgin bir etki gösterecek.
Uzak mesafe taşımacılığı, deniz ulaşımı, havacılık ve petrokimya sektörleri uzun dönemde petrol talebinin yüksek kalmasına neden olacak.
Normal araçlara göre %25 oranında daha fazla yakıt tüketen SUV araçların yaygınlaşmaya devam etmesi halinde de 2040 yılında petrol talebin günde 2 milyon varil artacak.
Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosu ise yenilenebilir enerji yatırımlarındaki hızlı maliyet gerilemeleri ile dijital teknolojilerdeki ilerleme enerji dönüşümü için çok büyük fırsatlar açarken, aynı zamanda enerji güvenliği adına yeni bazı ikilemler yaratacak.
Bu senaryoya göre rüzgar ve güneş 2040 yılına kadar gerçekleşecek yeni enerji yatırımlarında yarıdan fazla pay sahibi olacak.
Politika yapıcıları ve düzenleyici kurumlar da hızla gerçekleşecek bu dönüşüm açısından çok hızlı hareket etmesi gerekecek zira enerji depolama için pazar tasarımı, elektrikli araçlar ve şebekeler arasındaki arabirim ve veri gizliliği gibi konular, enerji tüketicilerini yeni risklere maruz bırakma potansiyeline sahipler.