Enerji Çılgınlığı İklim Felaketleri yaratıyor!

Önder Algedik
5 Nisan 2012

Türkiye’nin “enerjiye ihtiyacımız var” denilerek yaratılan enerji çılgınlığını Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun yayınladığı son ilerleme raporu ortaya koyuyor. İlerleme raporuna göre, Ocak 2012 itibariyle Türkiye’nin kurulu gücü 53.6 GW’a ek olarak şu an 42.4 GW’lık yeni elektrik santrali yapılıyor. Yani, elektrik üretimimizi neredeyse ikiye katlıyoruz!

Çılgınca elektrik santrali yapmanın bir dizi sebebi var. Dünya’da pek çok ülke kalkınma ve büyüme karşılığında enerji yoğunluklarını arttırıyor. Türkiye ise ekonomik büyümeyi daha fazla enerji kullanımı ile eş tutuyor, politikalarını enerji üretimi ve dolayısıyla tüketimini arttırma üstüne kuruyor.

2011 yılında Japonya’da meydana gelen nükleeer kaza ardından Alman hükümeti enerjisinin %23’ünü sağlayan nükleerden vazgeçme kararı aldı. İlk aşamada bazı santralleri devreden çıkardı. Nükleer riskinden halkını kurtarmaya çalışırken yeni bir iklim krizine neden olmamaya çalıştı. Enerji açığı oluşacağı, kömüre yüklenileceği iddialarına karşı durum böyle olmadı. Nükleer enerji boşluğunu ülkenin biyogaz’dan ürettiği enerji % 21, biyoyakıt’dan % 81, rüzgardan % 21 ve fotovoltaik’ten % 67 oranında arttırarak kapattı. Kömür kullanımı beklendiği gibi artmadı, doğalgaz kullanımıda azaldı. Almanya büyün bunları yaparken enerji kullanımını %0.3 azalttı. Hem de ekonominin 2011’de %3 büyümesine rağmen başardı.

Sadece Almanya örneği değil, dünya göstergelerinin tersine Türkiye’nin enerjiyi ihtiyacı için değil, yeni bir ekonomik büyüme spekülasyonu olarak enerji çılgınlığı modeli seçtiğini ortaya koyuyor.

Türkiye bir Enerji Devleti!

Aralık 2011’de Durban Güney Afrika’da Germanwatch İklim Değişikliği Performans Endeksi’ni açıkladı. Listede daha önce 50. sırada olan Türkiye, 58’e gerileyerek hemen Kazakistan, İran ve S.Arabistan’ın önünde yer aldı. Raporu değerlendiren Jan Burck “yükselen ekonomilerde, ülke her geçen gün daha verimli hale gelir ve bir birim milli gelir için daha az karbondioksit salımı yapıldığını” söylerken ekliyor; ”Türkiye’de bu tam tersi.”

Listede Kazakistan, İran ve S.Arabistan gibi fosil yakıt üreticilerinin hemen önünde yer almak, ne kadar enerji devleti olduğumuzu ortaya koyuyor zaten.

Enerji için yer var mı?

Rize’de 25 Hidroelektrik santrali-HES, Trabzon’da 47, Artvin’de 28 HES yaparsanız elde edeceğiniz yarım GW kurulu güç enerji karşılığında bu kentlerde yaşam ve doğa için pek yer kalmayacağını görebilirsiniz. Toplamda 789 enerji projesi ile Türkiye’de sadece yaşamın değil, geleceğin de kalmayacağı ortada. Asıl önemlisi, bugün için enerji verimliliği ve iklim dostu enerji projelerini gerilerde tutan Türkiye için yapılan bu projelerde ciddi bir riskin olduğunu söyleyebiliriz.

Enerji Projeleri İklim için risk!

Enerji politikalarını yapan ve savunanların dikkate almadığı bir nokta var. Dünya bizim sınırsız ve sorumsuz bir kaynağımız değil. Bu yaklaşımı bütün enerji projelerinde görebiliyoruz. Hala hiçbir kömür yada doğalgaz projesi herhangi bir dökümanında ne kadar sera gazı salacağını, iklimi ne kadar değiştireceğini ortaya koymazken, hiçbir HES projesi ise iklim nedeniyle oluşan yağış modellerini çalışmadan ve yaratacağı doğal tahribatı nasıl bir iklim kırılması yaratacağı dikkate almadan yapılıyor. Enerji projelerini yapanlar ve politikacılar her ne kadar iklimi görmeseler de biz yaşıyoruz. Hem de bugün.

İklim Felaketleri artık yaşamımızda!

Sanayileşme öncesi atmosferde karbondiksit yoğunluğu 280 ppm (milyonda parçacık sayısı) mertebesindeydi. Gezegenin iklim dengesini bozmayacak güvenli üst sınır ise 350 ppm! Hawaii’de bulunan Mauna Loa istasyonu Şubat 2012 ölçümlerine göre karbondiksit yoğunluğu 393.65 ppm. İklimin devrilme noktası açısından kritik bir noktadayız. Yerküreyi yaklaşık bir derece kadar ısıttık. Bu veri Türkiye açısından incelendiğinde daha iyi bir tablo ile karşı karşıya değiliz.

Aşırı iklim olayları ülkemizde!

Meteoroji İşleri Genel Müdürlüğü’nün 2010 yılını değerlendirdiği rapora, 2010 yılı 1970-2000 yılı normalleri olan 12.81C’nin tam 2.38C daha sıcak geçmiş. İşin daha da kötüsü, Türkiye meteroroloji verileri içinde en sıcak 10 yılın tamamı 1998-2010 yılları arasında gerçekleşmiş!

İklim değişikliği sadece sıcaklık artışı değil, aşırı yağışlarda bunun bir parçası.

Bu kış yaşadığımız kar yağışı ile ulaşım ve enerji sistemlerimiz felç oldu. Sadece Şubat 2012 yağışların baktığımızda, Türkiye’de 25 havzanın 2’si normallerin altında yağışla karşılarken, kalan 23 havzada uzun yıllar normallerin üstünde bir yağışla karşılaştı. Batı Karadeniz Havzası normallerinin 1,5 katı fazla Şubat ayı yağışı alırken, Türkiye genelinde %32,3 daha fazla yağış ile karşılaştık.

Şubat ayı yağışları ardından gelen hızla sıcaklık artışı bu sefer sel baskınlarını gündeme getirdi.

Kar yağışları ardınan ısınma sonucu su baskınlarının en güncel örneğini Ankara’nin Gölbaşı ilçesinde gördük. Kar sularının erimesi ile beslenen havzada havaların hızla ısınması ile ciddi bir su akışı oldu. İlçenin kamu binalarının da olduğu yerler su altında kaldı. Daha fazla su baskını yaşanmaması için, 10 milyon metreküp hacmi olan Mogan gölüne 4 km mesafede 15 milyon metreküplük bir yapay gölet oluşturmak zorunda kalındı. Çölovası adı verilen bu yer, yıllarca yağış tehditi olmağı için tarım ve yerleşim için kullanımda olan bir bölge idi.

2007 kuraklığı ile iklim felaketlerini keşfeden insanlar, sel felaketleri, su baskınları, sıcak hava dalgaları ile diğer sonuçlarının da hayatımıza girdiğini görüyor.

Sonun başlangıcı mı?

Şu an inşa halinde olan 8.4 GW kömür 13.3 GW doğalgaz olmak üzere 21.8 GW’lık yeni fosil yakıtlı enerji santrali çalışmaya başladığında enerji sağlamaktan çok iklimi değiştireceği, daha fazla iklim felaketleri yaşamımıza sokacağı kesin. İklim dengelerinin daha fazla bozulması ile inşa halinde olan 543 HES projesi yok ettiği canlı yaşam ile hayatımızı ve doğal dengeyi daha fazla kırılgan hale getirecek. Bugün bile aşırı meteorolojik olaylarda kırılgan olan altyapımıza, iklim dengelerini kıran, felaketlere karşı kırılgan ve boşa çıkacak bir enerji sistemi eklemiş olacağız.

Bugün bütün dünya iklim değişikliği konusunda hedefler sonucunda enerji kullanımını azaltan politikalarda adımlar atıyor. Bu adımlar yetersiz. Bilim çok daha fazlasının yapılması gerektiğini ortaya koyuyor. Türkiye’nin enerji çılgınlığını önleyemezsek, iklim felaketlerini daha fazla yaşayacağız.

Küresel düzeyde iklim için daha büyük adımlar isteyenler açısından 5 Mayıs 2012 önemli bir gün. 5.5.2012’de bütün dünyada binlerce kent, iklim felaketlerine dikkat çekmek ve bunun için fosil yakıt desteklerinin kaldırılması, alınan vergilerin iklime harcanması, daha fazla enerji verimliliği, daha fazla yenilenebilir ve iklim dostu ulaşım için sokaklarda olacak.

İlgili içerikler;

– Nükleersiz Alman Enerji Devrimi – Önder Algedik

– Nükleersiz de oluyormuş!