Doha’daki iklim değişikliği anlaşması yoksul ülkelere ‘zarar yardımının’ önünü açtı
Yoksul ülkeler, iklim değişikliğinin sırtlarına yüklediği yükün tanınması anlamına gelecek bir şekilde, zengin ülkelerden iklim değişikliğinin yol açtığı ‘kayıp ve zararları’ telafi edebilmek için fon alma sözü kopardı.
EurActiv Türkiye
Gelişmekte olan ülkeler ilk kez böylesi güvenceler aldı ve ‘iklim değişikliğinden kaynaklanan kayıp ve zararlar’ tabiri ilk kez uluslararası bir hukuki metinde yer aldı.
Gelişmekte olan ülkeler, Katar’da 195 ülkenin yürüttüğü iki haftalık BM iklim değişikliği görüşmelerinde bu tavizi alabilmek için mücadele ediyordu. Görüşmer 36 saatlik son oturumla sona erdi.
Şeyseller’in müzakerecisi Ronald Jumeau, ABD’nin müzakerecisine şu sözlerle çıkıştı:
‘Eğer [zengin ülkelerden emisyon kesintileriyle ilgili] daha çok iddia görseydik, uyum için daha fazla [paraya] ihtiyaç duymazdık. Eğer [iklim değişikliğine] uyum için daha fazla para olsaydı, kayıp ve zararlarımız için daha fazla para istiyor olmayacaktık. Sırada ne var? Adalarımızı mı kaybedeceğiz?’
Greenpeace’den politika danışmanı Ruth Davis, ‘Bu çok önemli bir adım. İlk kez BM görüşmelerinde iklim değişikliğinin maliyetinin büyüklüğü yer alacak. Ülkelerin, iklim değişikliğiyle bir an önce ilgilenmemekten kaynaklanan riskleri anlaması gerekiyor’ dedi.
İngiltere Enerji ve İklim Bakanı Ed Davey, ‘Bu, en kırılgan ülkelere yardımcı olmak ve nasıl daha dayanıklı olabileceklerini araştırmakla ilgili bir şey’ dedi.
Ancak verilen taahhütler, yasal bağlayıcılık içermekten ya da zengin dünya adına tazminat ödeme niteliğine sahip olmaktan oldukça uzak.
ABD, fonların toplanarak ihtiyaç sahibi ülkelere dağıtılmasını sağlayacak yeni bir uluslararası kurum kurulmasını öngören ilk ‘kayıp ve zarar’ teklifine şiddetle karşı çıkmıştı. ABD’li yetkililer aynı zamanda yasal sürecin önünün açılmasına engel olmak için, ‘tazminat’ ya da yasal yükümlülük anlamına gelebilecek hiçbir kelimenin kullanılmamasını sağladı. Bunun yerine söz konusu para, yardım olarak değerlendirilecek.
Ancak ‘kayıp ve zarara’ ayrılmış paranın mevcut insani ve afet yardım fonlarından mı geleceği gibi bazı sorular yanıtsız kaldı. ABD hem kamusal hem de özel kaynaklardan, dünyanın en büyük insani ve afet yardım bağışçılarından. İklim değişikliğinden kaynaklanan zararı, diğer doğal afetlerden ayırmak oldukça güç olacak.
Bir diğer soru da fonların nasıl dağıtılacağı. Gelişmekte olan ülkeler, banka gibi yeni bir kurum istiyordu. Ancak mevcut uluslararası kurumların kullanılmasını tercih eden ABD buna karşı çıktı. Bu konular, önümüzdeki yıl Varşova’da gerçekleşecek ve şiddetli tartışmalara sahne olacak olan, bir sonraki toplantıda çözülecek.
Davis, ‘Bu [belge] sürecin yalnızca başlangıcı. Tamamlanmış bir mekanizmaya ihtiyaç var. Ancak bu, emisyonların hızlı bir şekilde azaltılmasının dünyadaki tüm ülkelerin çıkarına olduğuna yoğunlaşmayı sağlayacak’ dedi.
Devletler aynı zamanda ilk hedefleri bu yıl sonunda sona erecek olan Kyoto protokolünü de kurtardı. AB, Avustralya, Norveç ve bazı diğer gelişmiş ülkeler, anlaşmaya 2020’ye kadar sürecek yeni karbon azaltımı hedeflerini eklemeyi kabul etti.
Görüşmelerde zorluk yaşanan bir diğer nokta, Kyoto’ya onay vermeyi kabul etmeyen ABD’nin uyumunu sağlamakta da sona gelindi. Bu sayede hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını azaltmaya yönelik olarak küresel bir iklim anlaşmasına dair tartışmalar da başlayabilecek. Anlaşmanın 2015’te Paris’te düzenlenecek konferansta imzalanması ve 2020’de yürürlüğe girmesi öngörülüyor.
Önümüzdeki üç yılki müzakereler, 20 yıldır süren iklim değişikliği görüşmelerinin en zorlusu olacak; çünkü BM iklim değişikliği anlaşmasının imzalandığı 1992’den ve emisyonları azaltması istenen gelişmiş ülkelerle bu talebin yöneltilmediği gelişmekte olan ülkeler arasındaki ayrışmaların Kyoto protokolünde ortaya çıktığı 1997’den bu yana dünyada çok büyük değişiklikler meydana geldi.
Çin o zamanlar gelişmekte olan bir ülke olarak sınıflandırılıyordu. Halen ülkede 60 milyon kadar insan yoksullukla mücadele etse de Çin artık dünyanın en büyük emisyon kaynağı ve yakında da en büyük ekonomi olma ünvanını ABD’nin elinden alacak. Ülke, ‘gelişmekte olan ülke’ statüsüne sıkı sıkıya tutunuyor ve 1997’de gelişmiş olarak nitelenen ülkelerin emisyon azaltımında yükün büyük kısmını üstlenmeye devam etmesi, yoksul ülkelere emisyonları azaltmalarına ve iklim değişikliğiyle mücadele etmelerine yardımcı olması bekleniyor.
Fiona Harvey – The Guardian