Doğanın sesi mi, paranın sesi mi?

Seyran Hatipoğlu
12 Nisan 2020

Ne derler para sesi, su sesi kulağa güzel gelen seslermiş. Şimdi bir bakalım bu iki ses aynı güzellikte mi yoksa biri diğerinden daha mı güzel? Çok yakın geçmişte, daha iki ay önce dünyada çok kişi para sesi daha güzel diyordu belki, şimdi ne deniliyor bilemiyorum… Sormak lazım…

Sanırım en doğrusu, paranın sesi ile dünyanın en güzel su seslerine sahip olmaya çalışmak, su sesini korumak ve çoğaltmak… Zira su varsa tabiat var, bereket var, yaşam var, üretim var, iş var, yürüyen ekonomi var ve refah var…

Paranın rengine bugüne değin dolardan kaynaklı yeşil deniyordu, şimdi de “Yeşil paranın rengidir” deniyor ancak farklı algı ile… Bu durumda çok basit bir önerme yaparsak; paranın rengi yeşildir, doğanın rengi de yeşildir o halde doğa, paradır diyebilir miyiz? Artık Green Economy, Green Bond, Green Banking, Green Economics Institute, Green Recycling vb tanımlamalara, kurum ünvanlarına rastlıyorsak, paranın yolunun doğadan geçmeye başladığı sürece girmişiz demektir…

Çevresel riskleri ve ekolojik kıtlıkları azaltmayı amaçlayan ve çevreyi bozmadan sürdürülebilir kalkınmayı amaçlayan ekonomi olarak tanımlanan “Yeşil Ekonomi” kısa sayılabilecek bir süre önce hayatımıza girdi, bundan sonra da bu olgu ile beraber yaşayacağız. Gözüken o ki direnenlerin de fazla direnme gücü olmayacak…

İçinde bulunduğumuz dönem adına çok kişinin kullandığı bazı cümleleri kurmak istemiyorum içlerinde çok klişe, ezber cümleler var. Önümüzdeki dönem neler olacak, önümüzdeki dönemin kendisi bize yaşatarak gösterecek zira anladığım kimsenin bu konuda net bilimsel cevabı henüz bulunmuyor… Tek kavradığım şu; bu süreçten 7,8 milyar dünya nüfusunun tamamı dolaylı/dolaysız etkilenecek… Çabamız olumsuz etkilerin minimumda kalması…

Yeni Normal olarak tanımlanan dönem yola çıktı yani değişimin kalıcı hale gelmesi… Hangi değişimler kalıcı olacak ya da başka ne değişimler bizi bekliyor hepsini filmin oyuncuları olarak yaşayacak ve öğreneceğiz Öğrenmenin farklı metotları var tabii bedeli en ağır olanı yaşayarak öğrenmek ama en kalıcı olanı da bu… Zor, oyun bozar…

İçinde bulunduğumuz dönemin finansal tablosuna gelirsek ;

Öncelikle biliyoruz ki ekonomik sıkıntılar dönemsel olarak yaşanır ancak önemli olan reel sektör sıkıntılarının finans sektörüne sirayet etmemesi, ettiği dönemleri hatırlayalım hatta hiç unutmayalım… Güçlü mali sistem reel sektörü ayakta tutar… Eski bir bankacı ve girişimci olarak ve kriz yaşamış, yönetmiş bir olarak öneririm ki “pozitif olmakla gerçekçi olmak karıştırılmasın” ve kriz yönetimi de daha önce kriz yönetmiş tecrübelerle beraber yürütülsün… Ezbere değil, deneyimlenmiş bilgilerle süreç kontrol altına alınabilir ve aşılır.

Bizler şanslıyız ki ülkemizin gayet güçlü bir finans sistemi var ve bu dönemece de likit yapı ile girdiler. Keza şubesiz bankacılığı en iyi uygulayan ülkelerden biriyiz. Ve hatta finans sektör yetkililerimiz bu konuda Know-How transferi dahi yaptı. Hal böyle olunca şu an itibari ile ödemeler dengesi devam ediyor. Diğer taraftan İngiltere çıkışlı Açık Bankacılık (Open Banking) işleyişi hayatımızı daha da kolaylaştıracak. Finans sektörü bir süredir dijitalleşmeye ağırlık vermişti ancak bu işsizlik endişesi de yaratmasın; büyük bir bankamızın üst düzey yetkilisi “dijitalleşme ile işten çıkarım yapmayacağız, çalışanlarımızı masa başından çok dışarda aktif müşteri çalışmalarına yönlendireceğiz” şeklinde beyanda bulundu. İnsan kaynağı her zaman en önemli kaynaktır nitekim bunu online satış ve dağıtım kanalı şirketlerinin COVID-19 döneminde hayli yoğun sayıda çalışan işe alması ile deneyimledik. Pek tabii bu durumda mavi ve beyaz yaka işgücünü analiz etmek de ayrı yazı başlığı ve uzmanlık alanı gerektirir…

Elimizdeki bir diğer somut veri ise; finans sektörü bundan sonra Green Bond – Yeşil Tahvil dediğimiz mekanizma ile fonlama yapmaya başlayacak, nitekim halihazırda Yeşil Tahvil (Green Bond) ürünü çıkarmış finans kurumlarımız bulunmakta. Böylece; ihraç gelirlerinin kısmen ya da tamamı ile, yeni ve/veya mevcut yeşil ve sosyal alanlarda olumlu etkisi olan (düşük karbonlu varlıklar) projeleri finanse veya refinanse etmek mümkün olabilecek…

Yeşil Tahviller, son yıllarda yeşil finansman akışlarını destekleyen, finansal ürün geliştirme yeniliği açısından önemli yere sahip hikayelerden biri zira hızlı büyüyen iklim risklerini yönetmede etkili ve şeffaf bir araç olabilme işleyişine sahip.

Teknik ve çevresel kriterleri bakımından doğa ile uyumlu projelerin finansmanına öncelik veren ve bunları şeffaf olarak raporlayabilen finans kurumları bu hassasiyetleri ile daha avantajlı (faiz, vade vb) kaynaklara ulaşım şansına sahip olabilecekler. Bu avantajlar da pek tabii reel sektöre yansıyacak… Burdan baktığımızda bizi yine doğa koruyor, nasıl mı? Biz onu koruyan yatırımlar yaptığımızda o da bizi maliyetlerde koruyor… Herkes kazanmıyor mu?

Yeni dünya düzenini kimler hangi çerçevede dizayn eder, edecek göreceğiz ancak tek gerçek şu ki yeni dünya düzeninin rengi bayağı bildiğimiz “Yeşil” olacak… Ton ayarlamasını da iyi yapan kazanır…