Deniz Tipi (Offshore) Rüzgar Santralleri

Bilgihan Yaşacan
20 Eylül 2016

Ülkemizde rüzgar sektörü denilince akla her zaman kara tipi (Onshore) rüzgar santralleri gelmekte fakat  her nedense deniz tipi (Offshore) santraller çok az konuşulmaktadır.
Peki nedir bu deniz tipi santraller?

Deniz tipi santraller çok büyük boyutlarda yapılabilen, türbin kapasitesi ve kanat çapları nakliye sorunu olmadığı için kara tipi rüzgar türbinlerine göre büyük ve daha verimli olan yapılardır. Ayrıca rüzgar profili (dağ vs. olmadığı için) oldukça düzgündür ve sahaların kapasite faktörü bu yüzden çok yüksektir. Ancak deniz tipi rüzgar santrallerinin inşaatı zordur. Bu santralleri yapmak için deniz derinliği en fazla 50 metre civarı olmalı, deniz tabanı incelenmeli ve temel yapmak için uygun zemin bulunmalıdır. Bu montajları yapabilecek özelleşmiş inşaat ve montaj firmaları da sınırlıdır.

Türkiyemizin coğrafi kıyı yapısı çabuk derinleşen bir yapıda olduğu için deniz tipi santral bölgesi kuzey avrupa ülkelerine göre göreceli olarak azdır, fakat bu bölgeler hiç yoktur da diyemeyiz. Batı Karadeniz kıyıları, Mersin ve İskenderun açıkları, Saros Körfezi akla gelen ilk yerlerdir. Tabii ki teknik anlamda bu bölgelerin incelenmesi gerekmektedir.

Deniz tipi santrallerin ihale/lisanslama süreci için Avrupa’daki örnekler kullanılabilir. Özellikle İngiltere bu konuda oldukça tecrübe edinmiştir.
İngiltere’de bu tip santraller için düzenleyici kurum sahaları belirleyip, güncel piyasa fiyatları göz önünde bulundurularak Avro / Megavat-saat (€/MWh) cinsinden bir tavan fiyat belirler ve bu tavan fiyat üzerinden en düşük teklifi veren firma 15 yıllığına bu tarife üzerinden düzenleyici kurumla bir anlaşma yapmaktadır.
Bir başka deyişle bu alanların ön fizibilitesi ilgili kurumlar tarafından yapılır, saha sınırları, rüzgar sınıfı, profili ve asıl önemlisi yatırım sırasında oldukça zaman alan izin süreçleri çözülmüş halde düzenleyici kurum ihale sürecini başlatır.

Aslında ülkemizde çok geç kalınmış olan bu İngiltere örneğindeki uygulama ile piyasadaki dağınık, teknik olarak özensiz, izin sorunları olan lisanslardan doğan ve en sonunda ekonomik verimsizliğe yol açan süreçler engellenebilir. Daha önceki lisanslamalarda neredeyse on yıla yakın olan zaman kayıpları da bu sayede bir daha yaşanmaz.

Bu kadar büyük ve karlı olacağı tahmin edilen yatırım fırsatının finansçılar, ekipman tedarikçileri ve sermaye sahiplerinin ilgisini çekeceği aşikardır.
Bu tip ihaleler diğer Avrupa ülkelerinde de sıkça yapılmakta ve oldukça verimli sonuçlar alınmaktadır.

İhale tekniği açısından kara tipi santrallere göre daha kolay olacaktır. Çünkü izin problemleri özel mülk, nakliye vb sıkıntıları olmayacaktır. Tüm deniz kamunun tasarrufunda nasıl olsa.

Ek olarak en güzel tarafı da yerlilik şartı ile yeni bir teknolojinin ülkemize transferi sağlanacaktır.

Önceki yazılarımda belirttiğim konsorsiyum, adi ortaklık vb. yatırım modelleri ile bu teknoloji transferi gerçekleştirilebilir.

İngiltere’de offshore rüzgar santrali için yapılan ihalelerde desteklenen piyasa fiyatı Megavat-saat (MWh) bazında  2011 (200€/MWh) yılından, 2015 (132€/MWh) yılında yapılan son ihaleye göre %36 düşmüştür. Bu düşüş eğiliminin yıllar geçtikçe artarak devam edeceği tahminleri yapılmaktadır.

Bunun yanında maliyetlerde de oldukça düşüşler beklenmektedir. Üretilen elektriğin seviyelendirilmiş birim maliyeti “Levelised Cost of Electricty (LCoE)“ 2014 yılında ortalama 145€/MWh iken 2020’li yıllarda 80€/MWh olacağı bazı analistler tarafından öngörülüyor.

Fiyatlardaki bu düşüş eğiliminden ülkemiz ekonomisinin de faydalanması için bu ihalelerin bir an önce planlanıp yapılması gerekiyor. Çünkü bir offshore ihalesinin planlanması için yaklaşık 2 yıl, yapımı için de 3 yıllık bir zaman dilimi harcanıyor. Artık daha fazla zaman kaybetmeyelim. Şu an karar versek önümüzde ortalama 5 yıllık bir süreç var.

Şimdiye kadar offshore rüzgar santrali yapmış ülkeler ise İngiltere, Danimarka, Almanya, Hollanda, Norveç, İsveç, Finlandiya, Çin, Amerika. Diğer bir çok ülke ise planlamalarını yapmaktadır.

Görüldüğü üzere henüz göreceli olarak bakir olan bu alana enerji sektörümüzün bir an önce girmesi gerekiyor. Tabii artık son treni kaçırmaktan bıkmadıysak.