“COP25 başarısız oldu, COP26 daha zor geçebilir”
İPM COP25’ten İzlenimler paneli gerçekleştirdi
İstanbul Politikalar Merkezi (İPM)-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi tarafından, 2-13 Aralık 2019 tarihleri arasında İspanya’nın başkenti Madrid’de düzenlenen COP25 zirvesinin ardından “2019 Madrid İklim Zirvesi-COP25’ten İzlenimler” başlıklı bir bilgilendirme ve değerlendirme toplantısı düzenlendi.
İPM tarafından yayınlanan basın açıklamasına göre 19 Aralık 2019 tarihinde düzenlenen panelin moderatörlüğünü ve ilk sunumunu, İPM Kıdemli Uzmanı ve merkezin İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin yaptı.
Şahin’in ardından ise Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Semra Cerit Mazlum ile 2019/20 Mercator-İPM Araştırmacısı Sinan Erensü değerlendirmelerini paylaştılar.
Ümit Şahin: Avustralya, Brezilya ve ABD ilerleme sağlanmasını engelledi
Ümit Şahin konuşmasında zirveyi başarısız olarak niteledi ve zirvede ilerleme sağlanamadığını ifade etti. Şahin değerlendirmesinin gerekçeleri olarak ise Paris İklim Anlaşması’nın 6’ıncı maddesi ile ilgili müzakerelerin Avustralya, Brezilya ve ABD gibi bazı ülkeler tarafından bloke edilmesi ile bu ülkelerin, Paris Anlaşması’nın içini boşaltmaya yönelik tekliflerde bulunmasını gösterirken, toplumsal cinsiyet ve iklim eylem planını zirvedeki tek olumlu sonuç olarak niteledi.
Şahin şunları söyledi;
“Piyasa mekanizmalarıyla ilgili olan 6’ıncı madde görüşmeleri maalesef bir sonraki yıla ertelendi. Onun dışında ortak zamanlama, kayıp-zarar mekanizması gibi maddelerde de başarı elde edilemedi. Halbuki, COP25, Paris Anlaşması’nın uygulama kurallarına son halini vermeyi ve anlaşmaya uygun bir şekilde, küresel sıcaklık artışını 1,5°C’de sınırlandırabilmek için tüm devletlerin iklim planlarını daha güçlü ve iddialı hale getirmelerini amaçlıyordu.”
Türkiye’nin Madrid’de Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasını beklediklerini fakat bunun gerçekleşmediğini ve pozisyonun değişmediğini ifade eden Ümit Şahin Türkiye’nin mevcut konumuna dair şu değerlendirmeleri paylaştı;
“Türkiye henüz bir sera gazı azaltım hedefi almadı ve iklim finansmanı sorunu da çözülmedi. Önümüzdeki yıl bu durumun artık değişmesini umuyoruz.
Ayrıca önümüzdeki dönem, Türkiye için kritik bir dönem çünkü Gümrük Birliği yeniden görüşülecek ve bizim iklim politikamızla AB’nin iklim politikası çok farklı.
Türkiye mutlak azaltım hedefi almak zorunda kalabiliriz endişesiyle Paris’e taraf olmuyor. Oysa 2030’dan sonra bile azaltım hedefi almayacaksa bu Türkiye’nin bir iklim politikası yok anlamına gelir. İklim finansmanı alamama kaygısı da bir tür bahane çünkü aslında, dünyanın en çok iklim finansmanı (yenilenebilir enerji için) alabilen ülkelerden biri Türkiye.”
Semra Cerit Mazlum: “Glasgow’da harika sonuçlar çıkmayabileceğini şimdiden tahmin edebiliriz”
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Semra Cerit Mazlum da konuşmasında COP25’i küresel iklim değişikliğinin gerektirdiği siyasi kararlılığın gösterilmediği bir toplantı olduğunu ve taraf ülkelerin pek çoğunun durumun aciliyetine uygun bir müzakere pozisyonunu benimsemediğini ayrıca ABD, Brezilya, Suudi Arabistan, Avustralya gibi ülkelerin uzlaşmaz tavırlarının kararları engellendiğini savunan Semra Cerit Mazlum şunları söyledi;
“Dolayısıyla Madrid’de düzenlenen taraflar toplantısı maalesef zayıf sonuçları olan bir konferans oldu. Türkiye açısından bakacak olursak, Türkiye’nin Ek-1’den çıkma talebinin gündeme alınmaması, gelecek yıl görüşülmeye devam edilmesi, daha doğrusu Türkiye’nin bu talebini yenilemesi gibi bir durum söz konusu. Paris İklim Anlaşması’nın dışında kalan tek G-20 ülkesi Türkiye. Bu açıdan da hem ulusal düzeyde iklim politikası hem de Paris Anlaşması’na katılmak konusundaki tavrının yeniden değerlendirilmesi gerekiyor.”
Madrid zirvesinde gerekli kararlar alınmaması ile 2020’de COP26’dan önce düzenlenecek G7 ve G20 ülkeleri toplantılarına ABD ve Suudi Arabistan’ın ev sahipliği yapacağına dikkat çeken Mazlum bu konuda şunları kaydetti;
“Paris İklim Anlaşması’nın uygulanmaya başlanacağı 2020 yılında kararlaştırılan 1,5 derece hedefine ulaşılması için ulusal katkıların yenilenmesi gerekiyor Madrid Zirvesi’nde bu kararın alınmasını bekliyorduk.
Maalesef ulusal hedeflerin yenilenmesi konusunda bir karar alınamadı. Bunun yanı sıra ulusal hedeflerin uygulanmasını kolaylaştırmak üzere yürürlüğe konulacak piyasa mekanizmalarının kurulması ve yönetilmesi ile ilgili kurallar da kararlaştırılmadı. Bu kararların alınması da gelecek seneye bırakıldı.
Öte yandan 2020 daha zor bir sene olabilir. G7 ve G20’nin ev sahiplerine baktığımızda G7’ye ABD, G20’ye Suudi Arabistan ev sahipliği yapacak. Bu anlamda Glasgow COP’undan çok harika sonuçlar çıkmayabileceğini şimdiden tahmin edebiliriz.”
Sinan Erensü: “Sağ popülizmi küresel ölçekte geriletmek de iklim mücadelesinin önemli ayaklarından biri haline gelmiştir”
İPM Araştırmacısı Sinan Erensü de zirvenin hayal kırıklığı ile sonuçlanmasında dünyanın içinde bulunduğu konjonktürün belirleyici olduğunu savunurken, dünyanın pek çok ülkesinde iktidarların sağ popülist partilere geçtiğine dikkat çekerken şunları söyledi;
“Sağ popülizm enerjisinin bir kısmını çevre ve iklim mücadelesi karşıtlığından alıyor. Çevre alanındaki kazanımların geriletilmesi Bolsonaro ve Trump gibi milliyetçi liderler için adeta bir milli irade beyanı halini almışken, uluslararası iklim siyasetinin bu kavşağında en azından COP zirveleri bağlamında büyük ilerlemeler beklememek lazım.
Bu bize bir şey daha söylüyor. İklim mücadelesi sadece iklim alanında yapacağı faaliyetlerle yetinemez, sağ popülizmi küresel ölçekte geriletmek de iklim mücadelesinin önemli ayaklarından biri haline gelmiştir.”
Erensü konuşmasında zirvelerde, merkezi yönetimlerin aksine yerel yönetimlerin ve şirketlerin çok daha etkin hale gelmeye gözlemlediği değerlendirmesini paylaşırken şunları söyledi;
“Sivil toplum iklim zirvelerininde görünürlüğünü arttıran yegane devlet dışı aktör değil. Madrid’teki zirvede özellikle şirketlerin ve yerel yöneticilerin çok faal olduklarını gözlemledik. Müzakereci tarafların atıllaştığı bir dönemde gerek şirketler gerekse yerel yöneticiler ortaya çıkıp Paris Anlaşması’na bağlılıklarını açıklıyor ve iklim krizi ile mücadele için iddialarını ortaya koyuyorlar.
Bu zirveye dünyanın bir çok şehrinden çok sayıda belediye başkanı katılmıştı. Başkanlar farklı oturum ve vesilelerle hem kent ölçeğinin iklim mücadelesi açısından önemini anlattılar, hem de bu mücadele sayesinde ters düştükleri merkezi yönetimler karşısında nasıl bir zemin bulduklarını dillendirdiler. Bu yerel yönetimlerin yeni dönemde önem kazandığı ülkemiz içinde önemli bir not.
Bununla birlikte zirvede çok sayıda şirket de gördüm. Gıda, mobilya, kozmetik gibi farklı sektörlerde iş yapan uluslararası şirketler iklim krizi ile ilgili somut hedeflerini açıklarken, bu alanı şekillendirme niyetlerini de açık ediyorlar. Sivil toplum bu farklı aktörlerden haberdar olmalı, yerel yöneticilerle yeni çalışma yolları zorlanmalı.”