Balık tezgahları yüzümüzü güldürmeye devam edecek mi?

Ethem Yenigün
2 Ekim 2014

Hatırladığımdan beri eylül ayının her sene değişmeyen sahnelerinden biri haber bültenlerinde “balık sezonunun açılmasıyla birlikte balıkçıların ve vatandaşın yüzü güldü” gibi ifadelerle verilen haberlerdir. Ajanslara göre bizi güldüren her ne kadar balık ürünlerinin diğer et ürünlerine göre ucuz olması ise de bana göre asıl gülmemiz ve mutlu olmamız gereken halen tezgâhlarda balık bulabiliyor olmamızdır. Yaşadığımız deniz kirliliği, kuruyan göller, HES’ler, kentleşme…vb faktörlerin deniz ürünlerini olumsuz etkilediğini, denizlerdeki ekolojik sistemi tahrip olduğunu tahmin etmek zor değildir.

Sağlık Bakanlığı’na göre “Türkiye’de kişi başına balık tüketimi yılda 8 kilogram iken dünyada ortalama 16 kilogram, Avrupa Birliğinde (AB) 22 kilogramdır.” Bu nedenle, her ne kadar ucuz balığa ulaşma şansımız olsa da, balık tüketimimiz dünya ortalamasının yarısı kadardır. Sağlık Bakanlığı yukarıdaki verilerden sonra balık tüketimin özendirilmesi gerektiğini önermektedir.

Deniz ürünlerindeki gelişmeler, Sağlık Bakanlığı’nın bu önerisini yerine getirmemize elverişli mi?

Türkiye İstatistik Enstitüsü (TUİK) su ürünlerini deniz ürünleri ile tatlı su ve yetiştiricilik olmak üzere üçlü bir gruplandırmaya tabi tutuyor.

2002-2013 yılları arasında su ürünleri toplamı ve oransal dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 1: Su Ürünleri İstatistikleri

Tabloda, deniz ürünleri oranının yüzde 83’ten yüzde 56’ya düşmesi dikkat çeken en önemli ayrıntılardan biridir. Bu veri, denizlerde bulunan ürünlerinin gittikçe azaldığını göstermekte, deniz ürünleri için sürdürülebilirliğin tehlikede olduğunu göstermektedir. Diğer yandan yetiştiricilik üretiminin ise arttığı (yüzde 10’dan yüzde 38’e) anlaşılmaktadır. Tatlı su ürünlerinde ise ciddi bir değişim yaşanmadığı tabloya yansımıştır.

Deniz ürünlerindeki azalma, aşağıda yer alan tabloda detaylı olarak verilmiştir.

Tablo 2: Bazı Deniz Ürünlerindeki Değişim (2004-2013)

Kaynak: TUİK

Tablo 2, deniz ürünlerindeki azalmanın oranını vermektedir. 2004 yılından 2013 yılına gelindiğinde, deniz ürünlerinde yaklaşık yüzde 35’lik bir azalma olmuştur. Bu azalma, hamside yüzde 47, lüferde yüzde 74, levrekte yüzde 70, kefalde ise yüzde 80 oranındadır. Tekir, palamut, sardalye, yazılı orkinos gibi türlerde ise artış olduğu dikkat çekmektedir. Toplam 46 deniz ürününden 23’ünde 2004-2013 döneminde artış, diğer 23’ünde ise azalma meydana gelmiştir. Ancak genel olarak tezgâhlarda görülen ve yaygın olarak kullanılan türlerde azalma olduğu anlaşılmaktadır. Hamsi gibi neredeyse en çok tüketilen bir türde, dokuz yılda yaklaşık yüzde 50 oranında bir azalma olması, herkesin kaygı duyması gereken bir durumdur.

Eski İstanbul’u anlatan hikâyeler Marmara Denizi’nde şuan göremediğimiz, kılıçbalığı gibi birçok balık türünün avlandığından bahseder. Bu hikâyeleri okurken, hikâyelere konu olan döneme özenir, balık türlerinin yok olmasını veya azalmasını, balıklar sadece bir tüketim ürünleri olduğu için değil, deniz canlıları olduğu için de üzülürüm.

Çevre veya diğer canlıları, ekosistemin bir üyesi oldukları için koruma anlayışımız yok. Temel kaygımız, bu türlerin bizim tüketimimiz için yeterli olup olmadığıdır. Bu bencillik sadece biyolojik çeşitliliği veya gelecek kuşakları etkilemeyecek, kısa dönemde telafi güç sorunlara da neden olacaktır.

@EYenigun