AB ve Ar-Ge Destekleri (fırsat mı yoksa hayal mi?)

Mürşat Özkaya
27 Eylül 2010

Ülkemizde araştırma-geliştirme ve inovasyona yönelik çalışmalar her ne kadar çok ileri noktalarda olmasa da, son zamanlarda eskisinden daha iyi bir noktaya gelmiş durumdayız. Gene de, GSMH paylarına bakarak, hedefimiz olan %2’den hala uzak olduğumuzu yani gelişmiş ülkelerin ulaştığı seviyelere göre pek de iyi bir noktada olmadığımızı söyleyebiliriz. Bunun nedeni olarak, eskiden beri süregelen ve alışmış olduğumuz üretim anlayışımızın, yani dışarıdan mevcut olan ürünü alıp çoğunlukla taklit etmek veya bir miktar değiştirmek olduğunu söyleyebiliriz. Bu üretim tarzından kurtulmak ve yerli imalat sektörünü kalkındırmak amacıyla teoride doğru bir anlayış olan ithalatı azaltıp ihracatı arttırma çabaları, pratikte hazır ürünün değil de makine ve hammadde (hatta yarı mamül) ithalatının artmasına, bu sayede sadece halkımıza işgücü sağlanmasına katkıda bulunmuştur.

Değişim ve küreselleşme ile birlikte uzun yıllar peşinde koştuğumuz Avrupa Birliği’ne üyelik yönünde atılan adımlardan dolayı entegrasyonun belli aşamalara gelmesi sonucu, özellikle özel sektörün bu yöndeki çabalarıyla yukarıda bahsettiğimiz durum olumlu yönde değişmeye başladı. Devlet kuruluşlarının da desteğiyle, özel sektör kuruluşlarının bütçeleri el verdiği müddetçe araştırmaya-geliştirmeye ve hatta bizim için nispeten daha yeni bir kavram olan inovasyona ilgisi giderek artmaktadır.

Dünya üzerindeki en büyük ticari partnerimiz olan ve Ar-Ge ile inovasyona büyük önem veren Avrupa Birliği’nin bu yöndeki en önemli projesi, Avrupa’nın “dünyanın en dinamik rekabetçi bilgi temelli ekonomisi” olması yönünde atılmış en önemli adımlardan biri olan çerçeve programlarıdır. Bu kavramın Avrupa ve aday ülkeler genelinde yaygınlaştırılması amacıyla belli tarihler arasında süren bu çerçeve programları, Avrupa’nın bilimsel ve teknolojik temelinin güçlenmesi, rekabetin desteklenmesi ve ülkeler arası işbirliğinin teşvik edilmesi için çok uluslu araştırma-geliştirme ve inovasyon projelerinin desteklenmesini amaçlamaktadır.

İlki 1984 yılında başlatılan bu çerçeve programlarına Türkiye 2002-2006 arasında gerçekleştirilen 6. Çerçeve Programı itibarıyla katılmaya başlamıştır. Bu çerçeve programlarının güncel olanı, 2007-2013 yılları arasında yedinci dönemi devam eden 7. Çerçeve Programıdır (FP7). Araştırma çalışmalarına daha çok ağırlık veren ve uluslar arası fonlamaya açık olan FP7 dışında, pazara çıkması daha kolay ve hızlı olan ürünlere ait, daha az üye ülke ve firmayla gerçekleştirilecek projelerin bulunduğu ulusal fonlamaya açık Eureka programı ve gene aynı dönemler arasında AB Komisyonu tarafından gerçekleştirilen “Rekabetçilik ve İnovasyon Çerçeve Programı” dır.

Aslında ülkemizde de araştırma-geliştirmeyi ve inovasyonu desteklemek için halihazırda Sanayi Bakanlığı, Tübitak ve Kosgeb gibi devlet kuruluşları tarafından verilen destekler mevcuttur. Bununla birlikte, AB’nin çerçeve programları aracılığıyla sağlamış olduğu destek, bu alanda dünyadaki en büyük bütçeye sahip proje olarak, yerli desteklerden çok daha yüksek bir meblağa ulaşabilmekte ve en önemlisi de aday ülke olarak Topluluk politikaları ve çalışma esaslarına uyumun sağlanması açısından bizim için farklı avantajlar sunabilmektedir.

Ayrıca, Enerji Bakanlığı tarafından 2010 yılı haziran ayında, ülkemizdeki enerji sektörüne yönelik araştırma ve geliştirme projelerini desteklemek amacıyla bir Ar-Ge Yönetmeliği çıkarılmıştır. Güdümlü veya çağrılı projeler şeklinde akademik, kamu, sivil toplum ve özel kuruluşların birkaçının bir araya gelerek oluşturacağı konsorsiyumların geliştireceği projelerin desteklenmesine yönelik bu yönetmelik eğer ciddi üzerine düşülürse ve talep görürse pek çok şeyi değiştirebilir. Desteklenecek projeler aşağıdaki konulardan en az birini kapsamalıdır:

a) Yerli Enerji Kaynakları Potansiyelinin ve Kullanımının Geliştirilmesi,

b) Yenilenebilir Enerji Teknolojileri,

c) Yeni Enerji Teknolojileri,

ç) Temiz Enerji Teknolojileri,

d) Enerji Elektromekanik Teçhizatı İmalat Teknolojileri,

e) Enerji Verimliliği Teknolojileri,

f) Zararlı Emisyonları Azaltma Teknolojileri,

g) Çevrim Teknolojileri,

g) Enerji İletim ve Dağıtım Teknolojileri.

Eğer kağıt üzerinde kalmayacaksa (ki maalesef yüksek bit ihtimal) Bakanlık Ar-Ge konusuna oldukça fazla önem veriyor gibi duruyor. Hazırlanan 2010-2014 Strateji Belgesi’nde de görüleceği gibi, devlet enerji alanında araştırma-teknoloji geliştirme faaliyetlerine ve inovasyona oldukça fazla önem vermektedir. Bu belgedeki hedeflerde şunlardır:

a) 2010 yılında EN-AR (Enerji Araştırmaları) Programı uygulamaya konulacak ve 2014 yılına kadar 50 milyon TL’lik destek sağlanacaktır.

b) Bakanlığımız bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarınca yürütülen AR-GE yatırımlarının 2015 yılına kadar, 2009 yılı AR-GE yatırımlarına göre 0 oranında artırılması sağlanacaktır. 2009 yılında A-Ge harcamaları 130 milyon TL iken, 2014’te 250 milyon TL olarak planlanmaktadır.

7.Çerçeve Programı ve enerji özelinden devam edersek eğer, 6. programda alt başlık olarak ele alınan enerji konusu 7. programda ana tematik alan olarak ele alınmış olup, 2011 yılı çağrıları 20 Temmuz 2010 tarihinde açılmıştır. Çağrıların kapsamı içinde, yenilenebilir enerji ve yakıt tüketimi, karbondioksit yakalama, depolama, temiz kömür teknolojileri, akıllı elektrik şebekeleri ve enerji verimliliği bulunmaktadır.

http://www.fp7.org.tr/home.do?ot=1&sid=3242

Kısmen çerçeve programının altında bulunan ama pazara daha hızlı çıkması mümkün olan projeler için geliştirilen Eureka ve onun enerji programı olan Eurogia, FP7 gibi fazla sayıda firma ve ülke gerektirmediği için daha esnek ve hızlı bir yapıya sahiptir.

http://www.tubitak.gov.tr/home.do?ot=1&sid=1301&pid=1301

Bir diğer çerçeve programı olan “Rekabetçilik ve İnovasyon Çerçeve Programı” ise gene 2007-2013 yılları arasında gerçekleşmekte olup, toplam bütçesi 730 milyon euro gibi yüksek bir rakama ulaşmaktadır.

http://ec.europa.eu/energy/intelligent/index_en.html

Çerçeve Programlarının 8.si 2014-2020 yılları arasında gerçekleştirilecek olup TÜBİTAK şimdiden herkesten görüşlerini almaya başladı. Ülkemiz için önemli maddi kaynak sağlayan/sağlayacak olan 8. programa daha iyi hazırlanmak ve planlama yapabilmek adına aşağıdaki linkten görüşlerimizi bildirmemiz gerektiğini düşünüyorum. En azından ileride “ah keşke şöyle olsaydı” dememek adına!

http://fp8.tubitak.gov.tr/

Bütün bu destek programlarına bakınca insanın aklına şu sorular geliyor. Bu programlara yeterince başvuru oluyor mu? Özel sektörümüz, üniversitelerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız hatta belki kamu kuruluşlarımız bu desteklere ne derece başvuruyor?

Yıllardır Tübitak yetkililerinden para var ama başvuru yok lafını duyardım. Hatta geçenlerde Sanayi Bakanlığı destekleri konusunda konuşan bir Bakanlık yetkilisi de Bakanlık desteklerine başvurunun az olduğunu söylemekteydi. Bu durum sanırım Kosgeb içinde farklı değildir. Bunun elbette muhtelif sebepleri var. Örneğin, imalat sanayimizi büyük oranda oluşturan KOBİ’ler, uzun vadeli planlamalar içine girememeleri, günü kurtaracak şekilde çalışma zihniyetine sahip olmaları, yeni bir ürün veya hizmet üretmek gibi riskli pozisyonlara girmeye cesaret edememeleri, akademik çevrenin belli sebeplerden dolayı kendilerine ilgi göstermemesi ve kamunun yön gösterici rolünü fazla üstlenmemesi gibi sebeplerden dolayı bu yönde mesafe alamamışlardır. Bunun yanında, bu başvuru süreçlerinin çoğu zaman oldukça uzun sürmesi, evrak işlerinin oldukça fazla olması, zaten çoğu teknik yönden çok donanımlı olmayan KOBİ’ler için sürecin zor olmasına yol açmıştır.

Örneğin, bunu önlemek amacıyla “Avrupa İşletmeler Ağı” içinde ülkemiz genelinde oluşturulan program, KOBİ’lere herhangi bir ücret talep etmeden yardım etmeyi amaçlamaktadır. İstanbul ve Trakya bölgesi için KOSGEB, Sabancı Üniversitesi ve İSO tarafından oluşturulan AİA İstanbul bunlardan sadece biridir.

http://www.aia-istanbul.org/tr

Tüm bu destekler doğrultusunda, ülkemizdeki araştırma-geliştirme ve inovasyona yönelik faaliyetlerin artma eğiliminde olması umut vericidir. Firmaların hem ekonomik hem de kaliteli personel desteğiyle teknik olarak ileri noktalara gitmeleri, bu destek programlarına ilgisini daha da arttıracak ve AB ile entegrasyonun ileri noktalara ulaşmasına yol açacaktır. En azından fikir var ama para yok diyenlerden başka, fikir de yok para da yok ama şu kabiliyetim var diyenlere de bu programların açık olduğunun bilinmesi lazım. Firmanı havuza koy, fikir ve ortak ara.

Devamlı değişen dünyamızda firmaların kendi içine kapanmamaları özellikle AB dahilindeki firmalarla ortak projeler geliştirmeleri de uyum sürecimiz yönünde oldukça etkili olacaktır. Sonuçta bu durum bir noktada sadece işgücü koyarak üretim yerine kendi hammadde ve ekipmanımızla üretim yaparak ileride yurtdışına yüzde yüz yerli malı teknoloji satmanın yolunu açacaksa ne mutlu bize!

Bir aralar “yetmez ama evet” diyenler vardı ya, işte bu cümle buraya tam uyuyor. Elbette sadece AB parası yetmez ama bir yerden de başlamak gerek, yapıyı değiştirmek gerek, değiştirerek geliştirmek gerek. Nispeten yeni olan temiz enerji sektöründe bunu başarmak iyi olmaz mı?