2023 Sera gazı Envanteri teslim ettik: İklimi Değiştirmede Rekorumuzu Parçaladık! 

Önder Algedik
18 Nisan 2023

Türkiye 2021 yılı sera gazı envanterini geçtiğimiz Cuma günü BM İklim Değişikliği Sekreteryasına teslim etti. 1990’a göre %157 daha yüksek sera gazı  emisyonu ve %198,6 daha yüksek karbondioksit emisyonu ile tarihi bir rekorla iklimin canına okumuş oldu. 

Böylece 1990 yılında atmosfere 219,5 milyon ton sera gazı salan Türkiye 2002’de 285 milyon ton salarken şimdi 564,4 milyon ton salarak inanılmaz bir artışı ilan etmiş oldu.

Her sera gazı envanteri çok önemlidir. Ama bunu daha önemli kılan üç şey var ki diğerlerinden üstün kılar. İlki salgının bizleri kapattığı 2020’nin ertesi yılının envanterinin olması. İkincisi Çerçeve Sözleşmesi’nin, Kyoto Protokolü’nün üstünde bir de Paris Anlaşması’na taraf olmanın arifesinde yıl olması. Üçüncüsü ise “sıfır emisyon yanılsamasının” kamuoyuna sürülme arifesi olması.

Bu envanterin önemli olması yanında,  onu  muhteşem kılan bir yanı da ilk envanterlerde ortaya çıkan emarelerin doğruluğunu ve yanlışlığını da görme şansımızın olması. 

16 yıl evvel 2007 yılı envanterine dair değerlendirmemizde “2007 envanteri ile iklimin geri dönüşü olmayan noktaya ulaşmaması için; yukarıda gördüğümüz gibi linyit üstünden kömür ve alım anlaşmaları nedeniyle doğalgaz kullanımı politikalarının hızla değişmesi, duble otoyol ve ulaşım araçlarının küçültülmesi gibi süreçlerden hızla uzaklaşmak gerekiyor.“ demiştik (kaynak). 2011 yılı envanterini değerlendirdiğimizde de konut ve ulaşım kaynaklı artan riske dikkat çekmiş, 3. köprü/havalimanı ile işin kötüye gideceğini, 2020’de 600 milyon tona ulaşacağını öngörmüştük (kaynak).   

Biri 16 yıl, diğeri 10 yıl evvelki analizlerdeki öngörülerimizi bu analiz ile test edebiliriz. 2021 yılı verilerine dayanan 2023 envanteri bize çok şey anlatıyor ki, hadi başlayalım.

2021’de Rekorları Parçaladık!!

2021, emisyon artışlarında en yüksek üçüncü yıl olarak kayıtlar geçti.  Soma faciasından çok iyi hatırladığımız rödovans ve kömür anlaşmalarının sonuç verdiği %9,4’lük artış ile 2007, kriz sonrası toparlanma ve düşük emisyonlar nedeniyle yüksek oran gösteren 1996’nın gerisinde bir yılda %7,7 artış ile 2021 efsanevi bir artışa sahiplik etti. 

Ancak iş miktar gelince 2021 bütün yılları alt etti. Oransal olarak en çok artışın olduğu yıl olan 2007 33,7 milyon ton emisyon ile 2021’in gerisinde kaldı. Tabi ki 2007 yılında İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ine yeni taraf olmuş (2004) ve Kyoto Protokolü’ne henüz taraf olmamış (2009) olmamız resmi değiştirmesi gerekiyor. Ama bilakis, o da ne, 2021’de 40,4 milyon ton artış ile rekorları paramparça etmişiz. 

Demek ki İklim Sözleşmesi yalanmış, Protokol bir kandırmacadan ibaretmiş. Peki neden? Bunu anlamak için zorlayıcı politikalar bakmak lazım.

Türkiye’nin emisyonlarını en çok arttırdığı yıllar
# Yıllar Emisyon Artışı (Milyon Ton) Artışta CO2’nin payı
1 2021 40,4 %98
2 2007 33,7 %93
3 2011 29,8 %87
4 2017 27,5 %91
5 2016 26,1 %80

 

Zorlayıcı Politikalar!

1990-2002 arası 12 yılı bir dönem olarak düşünün. Bu dönem kalkınmacı, fosil yakıt öncelikli politikaların hakim olduğu, hiçbir iklim politikasınının lafının geçmediği bir dönem. Bu alanda tek pozitif gündem ise hava kirliliğinin siyasi bir konu olması ve bu konuda belediyeler özelinde atılan adımların olması.

Şimdi sonrasını düşünelim. 2002-2021 arası da kalkınmacı ve fosil yakıt öncelikli. Ama öncesi ile aynı değil. Diğer yandan iklimle ilgili sözleşme (2004) ve protokol (2009) de hayatımızda. Çünkü taraf olmuşuz.  Bir de 2015’de Paris Anlaşması imza törenine katılmışız ama henüz resmi bir adım yok. Yani bir dönemde karşı politika olarak kentlerde hava kirliliğine karşı çabalar var, diğer tarafta iki koca iklim anlaşması.

Şimdi işi ölçeklendirelim. 1990’da 219,5 milyon ton sera gazı salan Türkiye, oniki yılda üstüne 66,1 milyon ton ekleyerek salımını 285,6 milyon tona çıkarmış. Yani 12 yılda %30 arttırmış.

12 yılda 66,1 milyon ton arttı ise, 19 yılda her şey aynı kalırsa, miktarsal olarak 100 milyon tondan az fazla, oransal olarak da %50’ye yakın artmasını bekleriz.

Burada teknolojideki gelişmeleri hesaba katmak gerekir. Sonuçta 20 yıl önceki buzdolabınız bugün aldığınızdan daha çok tüketiyor, arabanız çok yakıyor. Şimdi dolapların sayısı, araçların sayısı arttı ama bu artışı dengeleyen bir verimlilik olmasını bekleriz.

Verimlilik ve iklim anlaşmaları bir etkiye sahip ise bu artış 105 milyon ton, %50 artışın altında, etkiye sahip değilse üstünde, tersine zorlayıcı, iklimi daha çok değiştirmeye çalışan fosil yakıta aşırı bir düşkünlük var ise bunun üstünde olması gerekir.

Biz de ne yazık ki üçüncüsü yaşandı. İklim anlaşmaları ve verimlilik sıfır çekti ve fosil yakıt merkezli kara bir ekonomi yaşandı.

Zorlayıcı Politikalara Giriş!

1990-2002 arası fosil yakıt merkezli politikalar ile sera gazı emisyonları  66,1 milyon ton, yani  yüzde 30 artış gerçekleşirken, sonraki 19 yılda bununla orantılı yaklaşık 105 milyon ton, yani 50 artış gerçekleşmedi. 2002 yılına göre Türkiye’nin salımları yüzde 98’e karşılık gelen 278,8 milyon ton arttı!

Evet, iklim anlaşmalarına, ekonomik gelişme söylemlerine ve verimlilik gerçekliğine aykırı bir şekilde arttı.

Emisyon artışı miktarsal olarak 1990-2002 dönemi öncesinin 1,5 katını beklerken, artış tam 4,2 katı oldu.

Bu sonuç, zorlayıcı politikalar sayesinde oldu. Peki neydi bu zorlayıcı politikalar? Aslında 16 yıl evvelki analizimizde de gördüğümüz sektörler bunlar. Başka bir deyişle alt sektörler. Şimdi onlara bakarak resmi anlayabiliriz.

Kim İklimi Daha Çok Değiştirdi?

Sera gazı emisyonlarının  amiral gemisi olan elektrik üretimi kaynaklı karbondioksit salımları, 2002 öncesine göre sonrasında  2,15 katı arttı ama bu artışın oyuncusu kömür santralleri oldu. KES’ler 2002 öncesine göre sonrasın dönemde 4,2 katma çıktı. Böylece öncesinde 15 milyon tonluk artışa sonrasında 63,9 milyon ton daha ekledi.

Karayolu ulaşım tam bir verimsizlik, iklimi değiştirmeye zorlayan politikalara sahip olduğunu görüyoruz. 2002 öncesine göre sonrasındaki karbondioksit artışı tam 7,5 kat!

Önceki 12 yılda 7,1 milyon ton artışa sonraki 19 yılda 53,4 milyon ton ekledi.

Binalar İklim Düşmanı!!

1990-2002 arası binaların enerji tüketimi pek artmadı. Doğru duydunuz. Hatta bu dönemde Türkiye’de bu dönemde binalar kaynaklı emisyonlar 2,6 milyon ton azaldı. Sonrasında binalar kaynaklı karbondioksit miktarı 41 milyon 400 bin ton arttı. Yani 1990-2002 arası bir birim emisyonlar azaldı ise 2002-2021 arası 16 birim artış gösterdi.

6 Şubat depreminde binaların dereme ne kadar dayanıklı olduğunu gördük. Hatta  99 depremi sonrası deprem yönetmeliğine rağmen yıkılan binlerce bina oldu. Bu envanter ile yeni binaların fosil yakıt kullanımı arttıracak şekilde yapıldığını da görmüş oluyoruz.  

Daha önceki envanterde görmediğimiz yeni tehlikeler ise bu envanterle iyice vücut buldu. Onlara da değinelim.

Türkiye’nin Hava Sahası Çöp Depolama Sahası!!

Bu kadar verimsiz ve yakıt tüketicisi binalar için çimento gerekli. Metalik olmayan mineral endüstrisi 1990-2002 arası 650 bin ton karbondioksit artışına görürken, 2002-2021 arası artış tam 23,6 milyon ton oldu. Yani 36 katı.

Envanter bu kadar kötülükle sınırlı değil. Bir de çöp yakma diye bir baş be lamız var. Türkiye kentin çöpünü yakmayı iyi bir çözüm olarak kabul eden bir kanun geçirdi ve artık bunları biyokütle sayıyor. Bu kanuni suistimal ile 2020’de 7,9 milyon ton çöpü çimento fabrikalarında ve termik santrallerde yakmıştı. Bunları yakarak emisyon envanterinde fasıl yakıt hanesine yazmamıştı. 2021 de ise yaktığı miktar, sıkı durun, 10 milyon tona çıktı.

Yani emisyon envanteri bizlere sadece iklimi değiştirmediğimizi, Türkiye’nin hava sahasının artık bir yakılan çöplerin külü ve dumanının depolama sahası olduğunu gösteriyor.

Özetle, Türkiye 2002 öncesindeki fosil yakıt merkezli politikalarına 2002 sonrasında daha çok kömür, petrol ve gaz yakarak, daha çok asfalt beton dökerek tarihi bir rekor imza attı. Envanterde emisyon hanesine 10 milyon ton çöpün yakılmasını bir mevzuat hareketi ile önledi ve bu artışta milyonlarca ton sera gazını ve külü görünmez kıldı.  

2021 verilerini teslim ettiğimiz 2023 envanteri Türkiye tarihinini en çok iklimi değiştiren yılını yaşadığımızın resmi oldu.