116 Yıllık Araba Sevdamız

Ethem Yenigün
6 Temmuz 2014

Araba Sevdası, Recaizade Mahmut Ekrem’in 1898 yılında kaleme aldığı, Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanıdır. Romanın kahramanı, Fransızca’yı tam bilememesine rağmen konuşmasının içinde Fransızca kelime kullanacak kadar Fransız kültürüne hayran, züppe, tembel, mirasyedi, gösteriş meraklısı, her istediğini elde eden şımarık bir gençtir. Araba, romanda özellikleri sıralanan bu gencin ruh halini anlatan bir sembol olarak kullanılıyor.

Kitabın yazılmasının üzerinden 116 sene geçti. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen arabalara olan sevdamız, arabanın bir gösteriş objesi olarak kullanılması halen devam ediyor.

Arabalara olan sevdamızı anlamanın belki de en ilginç yolu, arabaların camlarına ve içlerine asılan süslerdir. Hayat okulundan dersler veren cümleler, boncuklu şekiller, takım amblemleri…vb gibi birçok obje “normal” insanların bile camlarını süslüyor. Yaşadığımız şehirleri, toplu yaşam alanlarını düşündüğümüzde estetiğe çok da meraklı olmadığımız ortaya çıkacaktır. Şu halde araçlardaki bu süslerin, araçlara olan derin aşkımızdan kaynaklandığını söylemek abartılı olmayacaktır.

İstanbul’da, bir gece, örneğin saat 22.00’den sonra herhangi bir semtte, sokakta yürümenizi ve çevrenizde bulunan araç kalabalığına dikkat etmenizi öneririm. Park edilmesi yasak yerler dışında araçlarla doldurmadığımız bir park alanı, sokak, cadde kenarı bulmak neredeyse imkânsız gibidir. Park eden araçlara, trafikte seyir halindekileri de eklediğimizde trafikteki araba yoğunluğu hakkında bir fikrimiz olacaktır. Bu durum aslında sadece İstanbul’da değil, yakın bir dönemde Türkiye’de gezdiğim bütün yerleşim yerlerinde, İstanbul kadar olmasa da böyledir.

Anadolu’nun herhangi bir yerleşim yerinde, bulmakta zorlanacağınız, şehir merkezinde araba park etme yeri; bulacağınız ise TOKİ tarafından yapılan tekdüze bloklardır.

Yıllar önce bilmece şeklinde İngilizce bir makale okumuştur. Makalenin başlığı Rac’ti. Rac, bir canlı türü olarak kabul ediliyor, makale boyunca verilen örneklerle bu türün ne olduğu ipuçlarıyla anlatılmaya çalışılıyordu.

Rac’lerin pahalı olduğu, bakımlarının zor ve çok para gerektirdiği, çevreye çok zarar verdiği, her sene çok sayıda insanın ölümüne yol açtığı, yemlerinin pahalı olduğu, bu özelliklerine rağmen, bu türün bizim için vazgeçilmez olduğu, hemen hemen her evde en az bir veya iki tane bulunduğu yazılıyordu.
Makalenin sonunda bu türün ne olduğunu tahmin etmemiz isteniyordu. Makalede bahsedilen bu tür “car”, yani arabaydı. Yazar, makalede sadece ilk ve son harfin yerini değiştirerek makaleyi daha ilginç ve okunabilir kılmayı planlamıştı.

Rac’lerin sayılan bu genel özellikleri dışında, ülkemizde trafik kazaları, trafik yoğunluğu, akaryakıt fiyatlarının astronomikliği, salınan karbondioksit gibi arabaların neden olduğu ve her biri başlı başına bir bilimsel araştırma konusu olacak nice olgu sayabiliriz.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, araç sahipliğinin ve özel araç kullanımının halen toplumsal davranışlar tarafından teşvik edildiğini, araç sahibi olmanın dramatik olarak toplumsal bir statü göstergesi veya konfor unsuru olduğu anlaşılmaktadır.

Bu özellikler, verilere nasıl yansıyor?

Verilerle Motorlu Kara Taşıtları

Türkiye’de buluna motorlu kara taşıtlarına ait istatistikler aşağıda verilmiştir.

Türkiye’nin en büyük üç şehrinde Nisan 2014 itibariye bulunan motorlu kara taşıtları sayısı aşağıdaki tabloda verilmiştir:

Tablo 1:Motorlu Kara Taşıtları Sayısı

 

Kaynak: TÜİK

En büyük üç şehirdeki toplam motorlu kara taşıt sayısı, bütün Türkiye’de bulunan motorlu kara taşıtlarının yüzde 34’üdür. Verilere göre, yaklaşık olarak her dört kişiye bir araç düşüyor. Bu yoğunlaşma ve sonuçları sanırım en iyi İstanbul’da fark edilebiliyor.

Motorlu kara taşıtlar yıllar içinde nasıl bir seyir izledi? 2002-2014 yılları arasında motorlu kara taşıtlarındaki artış Tablo 2’de verilmiştir.

Tablo 2: Yıllara Göre Motorlu Kara Taşıtları Sayısı

(1) Veriler Nisan ayı sonu itibariyledir.

Kaynak: TÜİK

2002 esas alındığında 2007 yılında artışın yüzde 34, 2012 yılında 49, 2014’te ise (Nisan itibariyle) yüzde 52 olduğu anlaşılıyor.

2014 yılının ilk dört ayında trafiğe kaydı yapılan araçların illere göre dağılımı aşağıda verilmiştir.

Tablo 3: Trafiğe Kaydı Yapılan Taşıtların İllere Göre Dağılımı, Nisan 2014

Not: Tablodaki rakamlar, yuvarlamadan dolayı toplamı vermeyebilir.

Sadece dört ay içinde İstanbul’da yaklaşık 27 bin, Türkiye’de ise 77 bin taşıt trafiğe çıkmıştır. En büyük üç şehrin trafiğine çıkan taşıt sayısı ülke çapında trafiğe çıkan araç sayısının yaklaşık yarısıdır.
Bu üç tabloda verilen rakamlar, sahip olduğumuz taşıt sayısını ve artışın gelişimini özetliyor.

Veriler, araba sevdamıza halen bağlı olduğumuzu gösteriyor. Kentleşme, nüfus artışı gibi faktörlere paralel olarak araç sayısı da artıyor. Bu artışla baş etmek, artıştan kaynaklanan trafik yoğunluğu gibi sorunları çözmek için doğanın canına okurcasına yeni köprüler inşa ediliyor, otobanlar ve otoyollar yapılıyor. Ancak bu seyrin sürdürülebilir olmadığı; gerek doğanın gerek yapılan şehir içi yolların, şehirler arası otobanları bu yükü kaldıramayacağı çok açık ortadadır.

Bu sorunla baş etmenin en önemli adımlarından biri bireysel araç kullanımının olabildiğince, sadece mecburi durumlarla sınırlandırılması; toplu taşıma, bisiklet gibi alternatif yollara yönelmenin teşvik edilmesidir.