10 – 9 – 8… Geri sayım başladı!

Mürşat Özkaya
24 Mayıs 2011

Geçen hafta katıldığım Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) toplantısı, başta rüzgar sektörü olmak üzere, temiz enerji alanındaki kamu ve özel sektör çevrelerini bir araya getirmesi açısında oldukça önemli, yaratabileceği olumlu sonuçlar açısından da oldukça umut vericiydi. Toplantının konusu “Yerli Katkı Payı ve YEK Kanunu İkincil Mevzuatları” olduğu için, başta rüzgar enerjisinin geldiği nokta, beklenen kanun ve yönetmeliklerin son durumu (ki bu konuda güzel haberler var) ve yerli ürünlere verilecek desteklerle ilgili ayrıntılı görüşmeler yapıldı.

Konu temiz enerji ve onlara verilecek destekler olunca, 2 paydaştan söz edebiliriz. Bunlardan biri kamu, yani düzenlemeleri yapan, kuralları koyan, diğeri de özel sektör, yani bu düzenlemelere göre iş yapan, yapmaya çalışan. İşte bu iki paydaştan biri olan kamu, sanki biraz yaptığı işin sonucunun tam olarak nereye gideceğini bilemeyen, biraz tedirgin biraz da isteksiz ama temiz enerji ve çevre hareketinin global ilerleyişine karşı koyamayan bir konuma koymuş durumda. Diğer yandan özel sektör de, senelerdir kendisi için biçilen yorganlara göre ayağını uzatmaya çalışan ama devamlı değişkenlikten dolayı tam olarak önünü göremez duruma gelmiş durumda. Öyle ki, memleketteki bu durumdan sıkılıp çoktan evine dönmüş yabancı yatırımcılar var. Benim şahsen bildiğim, buraya hem ortaklık hem de kişisel olarak yatırım yapmak için gelmek üzere bekleyen ama sabırları taşmak üzere olan firmalar var. Maalesef onların sorduğu sorulara cevap verememek bize düşüyor.

Hal böyleyken, kamu adına toplantıda bulunanlardan biri olan Enerji İşleri GM Mustafa Çetin önemli bir konudan bahsetti. Aslında buna bir serzeniş diyebiliriz. “YEK’te yerli üretimi destekliyoruz ama ülkemiz bir montaj ülkesi olmasın” dedi. Peki bu ne demek ve temiz enerji açısından mümkün mü? Maalesef ki bu sorunun cevabı büyük çoğunlukla hayır! Daha önceki yazılarımda defalarca yerli üretimle ilgili yazılar yazdım. Öyle ya da böyle bu işin olmadığından veya olamadığından bahsettim (özellikle rüzgar türbini için). Her şeyi ben yapacağımdan ziyade, şahsen ben ilk aşamada yabancı bir lisansla üretim yapmanın (örn. Model Enerji) veya yabancı bir firmayı buraya getirmenin (örn. Enercon) daha doğru olduğunu düşünüyorum. Ciddi bir Ar-Ge ve üretim geçmişiniz yoksa bu iki yoldan birini seçmeniz gerekmektedir. Bu durum en azından, o türbini dışarıdan satın almaktan daha fazla katma değer sağlayacaktır.

Montaj konusuna gelirsek eğer, hepimiz biliyoruz ki bir ürünün en değerli kısmı adıdır, yani markadır. Siz ne kadar büyük bir marka yaratırsanız, o ürün o kadar çok satılır, hatta hem sizin ülkenizde hem de dünyada satılır. Ürünün parçalarının da nerede üretildiği kimsenin umurunda olmaz. Onu siz birleştirir ve ürün yaparsınız. İşte büyük ülkelerin, büyük markaların çoğunlukla yaptığı budur. Dolayısıyla, ben derim ki keşke montaj ülkesi olsak! Bu düşünce sadece bana aitte değil. Nordex Türkiye GM Ayhan Gök, kendi firmalarının, hatta diğer üreticilerin de bu şekilde çalıştığını, bunun ülkemiz için bir problem olmadığını söylüyor.

Burada önemli olan nokta, kullanılan ekipmanların mümkün olduğu ölçüde yerli olarak imal edilmesini sağlamak. Kanunda yer alan, yüzdesel zorunluluk ilk aşamada mantıklı geliyor ama sadece bu tip sınırlamalar getirmek yetmez, üründe kullanılan hammaddelerin de yerli üretimini teşvik etmek gerekir. Hala kanat için gereken hammaddeler bazı üreticiler tarafından kabul görmüyor. Tabi matruşka gibi, içinden devamlı bir şey çıkan kanun maddeleri ile yerli hammaddeyi teşvik etmek isterken, üreticiyi de bezdirmemekte gerekiyor.

Bir diğer konu da Vestas Türkiye GM Mehmet Ali Neyzi’nin dile getirdiği ve 5 senenin çok az olduğunu belirttiği yerli katkı payının desteklenme süresi. Türkiye’de imalat konusu hala gündeminde olan Vestas dahil diğer üreticiler için de önemli bir konu bu. Mustafa Çetin’in dediği gibi, 5 yıllık süre her ne kadar santral kurulup çalışmaya başladıktan sonra başlayacak ve belki sonra Bakanlar kurulu kararı ile de artırılacak olsa da, imalatçı cephe için az olarak kabul ediliyor.

Gelelim başlığın konusu olan geri sayıma. Bu toplantıda, daha önceleri dediğim gibi, yaz başlarında lisanssız yönetmelikle ilgili nihai yönetmeliğin yayınlanacağı EPDK Elektrik Piyasaları Daire Başkanı Sn Ahmet Ocak tarafından da dile getirildi. Yalnız bazı konular hala açık değil. Kanun ile Yönetmelik arasında, özellikle yerli destekleri ve gerçek/tüzel kişi farklılığı ile ilgili bulunan bazı çelişkiler, soru cevap kısmında da tam olarak çözülemedi. Her ne kadar kulislerde konuşulanlara göre, Yönetmelik içinde sadece Ek-1 desteklerinden bahsedildiği için yerli katkının olamayacağı gibi bir olumsuz durum olsa da, tam olarak karar verilmiş gibi gelmedi bana.

Bununla birlikte, %50’lik kısmın şebekeye verilmesi ile ilgili de karar verilmiş, böyle bir sınırlama getirilmeyecek. Gerçek kişilerin durumu ise tam net değil gibi duruyor ama şebekeye veremeyecekler gibi de duruyor. Ahmet Bey, mahsuplaşmanın yıllık olmasının daha uygun olduğu belirtti ki bu düşünceye ben de katılıyorum. Aksi takdirde, özellikle sadece yazın kullanılan evlerdeki tüketiciler için problemler yaşanabilir.

Sonuç olarak, bu değişikliklerin olup olmayacağını, nasıl bir yönetmelik çıkacağını hep birlikte göreceğiz. Yalnız, sadece yabancılar değil, sektörde bulunan, hatta özellikle güneş sektöründeki bazı firmalarımızın, yaptıkları başka işlerden kendilerini sübvanse ettikleri biliniyor ama bu durum ne derece sürdürülebilir bilinmez. Sonra çok geç kalınmasın!

Beklentilerin bir an evvel karşılanması dileğiyle.