Yerli Rüzgar Türbini Markası Yaratmak – 2

Bilgihan Yaşacan
2 Temmuz 2015

Teknolojide gibi iş modelinde de icat (inovasyon) olur

Yazımın bu ikinci bölümünde rüzgar türbini teknolojisine nasıl sahip olabileceğimiz farklı bir bakış açısıyla ele alınmaya çalışılmıştır. Burada rüzgar türbini teknolojisini üretmek için en başta icadı teknolojide değil iş modelinde çıkarmamız gerektiğine vurgu yapacağım.

Bir teknolojiye sahip olmak için işe en baştan mı başlamak gerekiyor? Yani jeneratörü tekrar tasarlamak, ana yatakları tekrar tasarlamak, zaten var olan bu teknolojileri tekrar yapmaya çalışmak.

Bu yaklaşım her zaman doğru olmayabilir. Bu fikirle yola çıkacak olursak oldukça uzun bir yol kat etmemiz ve para harcamamız gerekiyor. Özel sermayenin böyle çok meşakkatli bir yola sıcak bakmayacağını da bilmemiz gerekir. Bu yolla çıkan ürünün de piyasada pek rekabetçi olamayacağını da hepimiz biliyoruz.

Rekabetçi rüzgar türbini markamız olmadığı için bizim ülke olarak başka iş modellerine bakmamız gerekiyor. Yani inovasyonu, icadı teknolojide değil de iş modelinde yapmamız daha anlamlı olabilir.

Bunun dünyada örnekleri var mı ? Bunun için Kore firmalarının biraz daha detaylı inceleyebiliriz. Hiçbiri en başta IT alanında, otomotiv alanında dünya lideri firmalar değillerdi ama şu anda oldukça iyi durumda olduklarını görebiliyoruz.

Peki Koreliler nasıl yaptılar?

Bu firmalar yeni bir teknolojiyi en baştayken,  tabiri caiz ise sıfırdan üretmediler. Sadece var olan teknolojiyi aldılar ve yavaş yavaş geliştirdiler.

İlk önce lisanslı olarak ana firmalara üretim yaptılar daha sonra kendileri marka yaratarak ürünleri geliştirerek piyasalarda büyük firmalar yarattılar.
Yani ilk önce fason üretim daha sonra patent sahibi olup piyasaya girdiler. Bu modeli aslında en başta Japonya uygulamıştı, daha sonra Güney Kore ve şimdi de Çin uygulamaya başladı.

Bu firmalardan hiçbirisi şahıs firması değil, hepsi serbest piyasada işlem göre firmalar. Hiçbir şekilde politize olmamışlar ancak bir şekilde devlet tarafından dolaylı olarak desteklenmişler.

Ülkemizde bu modelin uygulanmasına örnek olabilecek şahıs firması olmayan ve aynı zamanda kamuya da ait olmayan (savunma sanayinde olduğu gibi) özerk firmalar var. Savunma sektöründe çalışan bu firmalar büyük ölçüde devlet tarafından alım garantisi verildikten sonra üretime geçiyorlar. Bu anlaşmalarda uzun vadeli 5-10 yıllık sözleşmeler ile yürüyor.

Rüzgar türbin teknolojilerini üretebilmemiz için basitçe bir lisans veya firma satın alıp yerli üretim için de devlet desteğini alarak uzun kararlı bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor. Bu satın alma miktarı büyük şehirlerimizin değerli yerlerindeki kamuya ait bir kaç dönüm arazi fiyatından fazla değil.

Çok uzatmaya gerek yok bunun yapılabilmesi için kamu tarafından tasarlanan büyük bir rüzgar santralinin tedariğini yine bu firmaya nükleer santrali iş modelinde olduğu gibi bakanlar kurulu kararıyla yani kendi milli firmamıza vermek.

Böyle büyük bir alım garantisinden sonra bu yatırımı yapmak için en büyük engel, yani satış yapma engeli orta vadede ortadan kalkmış olacaktır. Bu sürede satın alınan bu teknoloji geliştirilip, diğer yapılan yerli rüzgar türbin teknoloji çalışmalarını da birleştirip serbest piyasaya satmak için rekabet gücü sağlanmalıdır.

Bunu yapmak için oldukça istekli bir yan sanayimizin olduğunu çok yakından gözlerimle gördüm. Bunu yapabilecek kabiliyete sahip olan başarılarıyla her zaman gurur duyduğumuz savunma sanayimizin geldiği nokta ortada. Şu anda yerli yolcu uçağı projesi tam da bu iş modeliyle ilerliyor. Bunu en kısa sürede on milyarlarca dolarlık bir pazara sahip olan rüzgar türbini sektörüne de uygulamamız gerekiyor.

Aksi halde sürekli ara ürün üreten ve çok az katma değer yaratan bir ülke olmaktan ileri gidemeyeceğiz.

Rüzgar enerjisi sektörü şu an ülkemizde ve dünyada doyuma henüz ulaşmamıştır ve on milyarlarca dolarlık pazarlar henüz bitmemiştir.

Ucuz, kaliteli, genç ve dinamik iş gücümüzle bu modele göre katma değer yaratabileceğimize inanıyorum.

Tren kaçmadan son vagona bir an önce atlamamız gerekiyor.

Bu yüzden sadece teknolojide değil iş modelinde de inovasyon olur diyorum.