İklim Değişikliği, Karbon ayak izi ve Türkiye

Hüdai Kara
9 Mart 2012

Sera gazlarının sebep olduğu iklim değişikliğinden kaynaklanan küresel ısınma bugün dünyanın önünde bulunan en önemli sorunlardan biridir. İklim değişikliğinin uzun süreler alan bir problem olması çözümünü de güçleştirmektedir.

Türkiye Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde (BMİDÇS) ve Kyoto sözleşmesinde taraf olmuştur fakat bir azaltım yükümlülüğü altına girmemiştir. Türkiye’de sera gazı emisyonları,  1990 yılında 170,06 milyon ton CO2 eşdeğeri iken, 2008 yılında  366,5 milyon ton CO2 eşdeğerine yükseldiği tahmin edilmektedir. Bu emisyonların yaklaşık %29’u enerji üretiminden %33’ü enerji kullanımından, ulaşımdan kaynaklanmaktadır. Endüstriyel proseslerden kaynaklanan oran ise (enerji kullanımı hariç) %8 civarındadır1. Türkiye kişi başına düşen karbon tüketimi bakımından 2008 yılında dünyada 97. sırada bulunmakta2  fakat baz yılı olarak alınan 1990 seviyelerine göre %96’lık bir artış göstermiştir3. Türkiye emisyonlarını belli değerde tutarken, sanayileşmesini de sürdürmek zorundadır.

İklim Değişikliği ile mücadele çerçevesinde AB bünyesinde Karbon Borsası (EU ETS) 2005 yılında faaliyete geçirilmiştir. En çok enerji tüketen ve karbon yoğunluğu yüksek olan enerji üretimi tesisleri, demir-çelik, mineral endüstrisi (çimento, kireç, cam, seramik, alçıtaşı) selüloz ve kağıt üretim sektörleri bu borsaya ilave edilmiştir. Belirlenen oranların üstünde karbon salımı yapanlar borsadan bunun karşılığı karbon satın almakta, salımını azaltanlar ise azalttıkları miktarları satarak gelir elde edebilmektedirler. Havayolu taşımacılığının da bu borsaya ilave edilerek 2012 yılından itibaren Avrupa hava sahasına giren ve çıkan tüm uçuşlar bu pazara tabi olacaklardır. Bu Avrupa Karbon Borsa’sının Avrupa dışındaki firmalara uygulanması açısından önemli bir gelişmedir. Karbon vergisinin hizmet ve ürünlerde uygulanmasına önayak olacağı düşünülmektedir.

Sera gazları karbon dioksit (CO2), metan (CH4), azot oksit (NO2), hidroflorokarbonlar (HFC), perflorokarbonlar (PFC) ve kükürt hekzaflorürden (SF6) oluşur. Bütün bu sera gazları bir sera gazının ışıma kuvvetinin karbon dioksit ile karşılaştırılmasında kullanılan birim olan Karbon dioksit eş değeri (CO2e) cinsinden birimlendirilir. Karbon ayakizi hesabı da bu birim üzerinden yayınlanır. Karbon ayak izi hem firma seviyesinde (Kurumsal) hem de ürün ve hizmet seviyesinde hesaplanmaktadır.

Kurumsal karbon ayakizi sera gazı salımlarının kurum düzeyinde belirlenip hesaplanmasını içerir. Karbon ayak izi birim karbondioksit cinsinden ölçülen, kurum veya bireylerin ulaşım, ısınma, elektrik tüketimi vb. faaliyetlerinden kaynaklanan toplam sera gazı salım miktarıdır.

Kuruluşları iklim değişikliği ve karbon yönetimine yönelten etkenlerin başında enerji maliyetleri, karbonun artan maliyeti, marka değeri ve enerji tedariki riskleri gelmektedir. Tüketicilerin çevre duyarlılığı arttıkça birçok müşteriler iklim değişikliği konusunda duyarlı şirketleri tercih etmeye başlamaktadırlar. Bu alanda öncülüğü yine rekabette ve değer zincirlerinde karbon yönetimini öne çıkartan firmalar yapmaktadır. Türkiye’nin de yakından tanıdığı Karbon Saydamlık Projesi (Carbon Disclosure Project), Seragazları Protokolü (Greenhouse Gas Protocol) ve ISO 14064 serisi standartları kurumsal bazda karbon envanterinin çıkartılması ve hesaplanması üzerine geliştirilmiş düzenlemelerin en bilinenleridir.

Ürün karbon ayak izi, bir ürünün yaşam döngüsü boyunca oluşan tüm sera gazlarını hesaplanmasıdır.

Hammaddelerin çıkartılması, üretimi ve taşınması, ürünün üretimi, dağıtımı, kullanımı ve berterafına kadar tüm aşamaları içermektedir. Ürün karbon ayak izinin hesaplanması maliyet düşürme, salım azaltımı, iyileştirilmiş marka imajı, müşterilerin ilgisi, liderlik ve gelebilecek karbon vergisine hazırlık gibi pek çok fırsatları beraberinde getirir. Ürün ve servis bazında ISO 14040-44 Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA), BSI PAS 2050 (İngiltere), BP X30-323 (Fransa), Korea PCF (Kore), Carbon Footprint Program (Japonya), Sustainability Consortium (Wal-Mart, Amerika) ve şu aşamada geliştirilmekte olan ve bu yıl yayınlanacak ISO 14067 standartları en bilinenleridir.

İklim değişikliği ile mücadele çabaları çerçevesinde ve özellikle sektörün en büyük ihracat pazarı olan Avrupa nezdinde düzenlenen birçok direktif ve yasalar, karbon ve enerji yoğunluğunun hesaplanması, yönetimi ve azaltılmasını öngörmektedir. Avrupa Birliğinin de dahil olduğu, endüstrileşmiş ülkeler, ürünlerin çevresel etkilerini azaltmak amacıyla, ürüne yönelik çevresel politikalar geliştirmeye başlamışlardır. Eko-etiketleme, ürünün çevresel etkilerinin deklarasyonu (EPD) bu politikalar çerçevesinde geliştirilen çözümlerdendir. Son yıllarda tüketici eğilimlerini etkileyen çevresel faktörler dikkat çekmekte, bilinçli tüketici doğaya zararlı olmayan ürünleri ya da “çevreye saygıyı” vurgulayan ülkelerin ürettiği ürünleri veya markaları tercih etmektedir. Türkiye sanayinde yapılacak çalışmalarla, ürün ve proseslerin çevresel yüklerinin düşürülmesi, hem Türk markalarının marka değerini artıracak, hem de tedarikçi olarak tercih edilmesine yol açacaktır.

—————————————————–

1 – European Environment Agency

2 – http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_carbon_dioxide_emissions_per_capita

3 – http://iklim.cob.gov.tr/iklim/Files/bilginotu/sera_envanter.pdf