Desenkronisity..

Mustafa Işık
6 Mayıs 2013

Yenilenebilir enerjide eş zamanlı anlayış ve icraatlar geleceğin çizgisinde olmayı arzulayanlar için rekabet eşiti çözümlerin başlangıcı olabilir. Fakat algıdaki feraset ile icraattaki zerafet bu başlangıcı çok farklı şekillerde zuhur ettirebiliyor.

2012 yılı PV güneş enerjisi sektörü açısından aşırı zor ve zorlamaların olduğu bir yıl oldu. Artan üretim, değişen ticari dengelerle daralan talepler, hammadde fiyatlarındaki bıçağı kemiğe dayandıran rekabet yarışları ve hayatta kalma mücadeleleri sektörde kimi zaman dökülmeleri, kimi zamanda ciddi birleşmeleri getirdi. Bu dökülmelerden özellikle enerji ve teknoloji devi üçünün sektörden çekilmeleri kadar itirafları da kayda değerdi. Sektörel kaybın coğrafik olarak seçim yapmadığını, zorlukların Çin’de 350’den fazla kapanmayı getirmesi gösterdi.

Sektörün direk bağlantıda olduğu sg-Si (Solar Grade Si) üreticileri de düşen fiyatlar sebebiyle çok zor süreçlerden geçti ve geçmeye de devam ediyorlar. Bunu kimisi kapasite azaltarak, kimisi de kurtaramadığı durumlarda direk üretimi durdurarak aşmaya çalıştı. Yeni yeni artmaya başlayıp maliyetleri kurtaran sg-Si fiyatları, üreticiler açısından tünelin sonundaki kurtarıcı umudun ışığı gibi.

Üreticiler açısından çok zorlu olan bu süreç, tüketiciler açısından uygun fiyatları getirdi.

Bunu ne kadar süreceğini tahmin edemiyoruz fakat artmaya başlayan (sg)Si fiyatları ve ayakta kalma zorunluluklarının rekabet tansiyonunu düşürmesi, çok uzun olmayacağını gösteriyor gibi.

Üretimde bunlar olurken küresel PV kurulumları tüm hızıyla devam etti.

Almanya 2012’de 7,6 GW’lık kapasiteli PV güneş enerjisi kurulumu ile artık neredeyse sıradanlaşmış rekorlarına bir yenisini daha ekledi. Bir önceki yıl da yaklaşık olarak 7,5 GW’lık kapasitede PV güneş enerjisi kurulum gerçekleştirmişti.

İtalya 2012’de yaptığı toplam 3,3 GW’lık PV güneş enerjisi kurulumu ile Almanya’dan sonra Avrupa’nın aynı yıl için ikinci büyüğü oldu.

Coğrafik olarak neredeyse 30’da birimiz olan Belçika 2012 sonu itibarıyla PV güneş enerjisi kapasitesini 2,6 GW’a ulaştırmış durumda. Sadece 2012’de yaklaşık 525 MW ilave edilmiş. Belçika, Almanya gibi yaklaşık 50. enlemde yani bizimle arasında yaklaşık olarak 14 enlem fark var. Güneş ile ilgilenenler bunun ne anlama geldiğini tahmin edebilirler.

Daha düne kadar ismini güneş ile bir arada göremediğimiz Fransa son yıllarda büyük bir atılım yaptı. Hiç yok diyebileceğimiz güneş kapasitesine 2012’de eklediği 1,2 GW’ın ardından 2013’ün hedefini de  ikiye katlayarak 1 GW’a çıkardı.

Çekoslavakya 2012’nin Aralık ayında toplam güneş enerjisi kurulumunda 2 GW’lık sınırı aştı.

Yunanistan yine 2012 Aralık ayında güneş enerjisinde toplam kapasitesinin 1 GW’ı aştığını duyurdu.

Portekiz’in Kasım 2012’de ulaştığı kapasite ise yaklaşık 0,2 GW.

İspanya 2012 Aralık ayında ülke elektrik enerji talebinin %1,7’sinin tamamen güneşten karşlandığını duyurdu, sadece geçen yıl yaklaşık 60 bin kurulumla 4,5 GW’lık PV güneş enerjisi kapasitesine ulaştı.

Küresel PV güneş enerjisi kapasitesi 2012’deki 30 GW’lık kurulum ile 100GW’ı aşmış durumda, bu şu an ki Türkiye kurulu gücünün yaklaşık iki katı.

Avrupa’nın dışında Çin 4 GW’ın üzerindeki PV güneş enerjisi ile 2012’deki büyüklerden.

Birleşik Devletler de aynı şekilde yaklaşık 3,2 GW ile büyük bir atak gerçekleştirdi.

Japonya’da 2012’de yaklaşık 2,5 GW PV güneş enerjisi kurulumuyla seneyi kapatanlardan.

Rakamları ve tespitleri çoğaltmak mümkün.

Başkalarının yaptıkları doğruluk açısından bizim için bir referans olmayabilir, fakat referanslarımızın doğruluğu açısından bir soru ve sorgulamayı getirebilir.

Soru ve sorgulamaya kapalıysak, zaten referansın da başkalarının ne yaptığının da önemi yoktur. Ama yapılanların gerçekliğe dönüşmüş somut sonuçları var ise durum tamamen farklıdır.

Bizde olanları hepimiz merakla ve büyük bir umutla takip ediyoruz. Rüzgarda 2007’den geldiğimiz 2013’deki manzara ve güneşteki desenkronisity bütün ağırlığı ile gecikmişliği fısıldıyor olsa da hala yenilenebilir tren-t-ini yakalamak için bir fırsatımız olabilir. Fakat yakalamaktan daha önemlisi yakaladığımız bu tren-t-le nereye gideceğimizdir. Bu, uygulamadaki sorunların getirdiği “endişe”lerle, beyinlerde ister istemez istenmeyen sonuçların somut sorularını uyandırıyor..

Lisanssız üretimler ile lisanslamaya çalıştığımız sistem ve muafiyetler ile bir tarafı yaparken bir tarafa verdiğimiz yıkım imtiyazlarını kontrol edecek mekanizmaların gerçek “hak” ve “hukuk” çerçevesinde işleyişini nasıl müşahede ve murakabe edeceğiz?

Enerjinin “yırtma yapıştırma” çözümleriyle sistemin resminde bir bütünlük olması beklenemez.

Kitlendiğimiz ama-tör- boyutlardan sıyrılıp makro verimlilikte kaynak kullanımı ve israfı farkındalığına varacak olgunluğa nasıl erişeceğiz?

Herşeylere rağmen enerji sevdası ile yanan bağrımıza bir serinlik olur umudu ile sarıldığımız her kW’ın, getirdiklerine baktığımız kadar götürdüklerini de gösterecek terazilerin ibrelerini gerçek fayda-zarar skalasını, “ben”e göre değil “biz”e göre doğru okumayı nasıl öğreneceğiz?

“Nasıl”ların cevapları yöntemlerin doğruluğu açısından belirleyici, başarı açısından da rekabetin en önemli farkıdır.

Bunları göremediğimiz sürece, en kati doğrularla hep bardağın dolu tarafını gördüğümüzü sanırken, zamanın gerçeklerine en büyük yalanı söylediğimizi kavramamızın imkanı yoktur.

Güneşte küresel manzara ve biz…

Sonuç yine bir soru da kilitleniyor sanırım;

“Güneş”e göç var da kalan biz miyiz?