Almanya’nın Yeşil Evrimi..

Mustafa Işık
5 Haziran 2012

Yenilenebilir enerji yatırımlarında hem üretici hem de tüketici olarak özel bir yere sahip olan Almanya, geçtiğimiz günlerde güneş enerjisinden sağladığı 20 nükleer santrale eş değer 22 GW’lık rekor güçle gündeme geldi.  Bu güç, Almanya’nın gün ortasındaki ihtiyacının yaklaşık yarısını karşılamaya yetti. Diğer bir deyişle mevcut güneş enerjisi üretimi ile Almanya gün ortasındaki elektrik ihtiyacının yarısını güneş enerjisinden karşılamış oldu. Diğer yarıdaki ülkenin en büyük yenilenebilir gücü olan rüzgar enerjisinin katkısını da eklediğinizde şüphesiz yeni rekorlar çıkacaktır. Bir anda tüm dikkatleri celbeden Almanya’nın yapmaya çalıştığı yapısal zihniyet ve üretimdeki bu yeşil “evrim”in -devrim değil- sonuçlarından çok sebeplerine bakmak ve yöntemini keşfetmek önemli.

Almanya’da 2011 yılı itibarı ile son kullanıcı bazlı olarak elektrik, ısınma ve akaryakıt kullanımında, yani ülkedeki tüm enerji tüketiminde yenilenebilir enerji oranı % 12,2. Bu oranda %20  ile yenilenebilir enerjiden üretilen elektriğin payı en büyük, onu % 10,4 ile ısınma ve %5,6 ile akaryakıt takip ediyor.  Elektrik üretiminde kullanılan yenilenebilir kaynakların başında rüzgar ve güneş geliyor. Ülkede 30 bin MWel’a yakın rüzgar enerjisi, 26 bin MWel‘a yakın güneş enerjisi ve 3 bin MWel’a yakın biyogaz kapasitesi bulunuyor. Bir gösterge olması açısında hidroelektrik kapasiteyi de verelim; 4400 MWel. Yenilenebilir enerjiden üretilen %20’lik elektrik üretim oranı içinde, rüzgar enerjisinin payı %7,6, güneş enerjisinin (fotovoltaik) payı ise % 3,1.

Bizim için ayrıca önemli olduğunu düşündüğüm %2,9 payın sahibi biyogazı da belirtmek gerek. Görüldüğü gibi biyogaz ile hemen hemen 30 bin MWel kapasiteli güneş enerjisine eş değer bir üretim yapılabilmekte. Diğer yandan küresel iklim değişikliği açısından 72 kat küresel ısınma potansiyeline (GWP) sahip biyogazdaki metanın enerjiye dönüştürülmesi salım azaltımı bakımından çok önemli.

Bu rakamları, “yeşil enerji devrimi” olarak nitelendirilen girişimle, yenilenebilir enerji ile ülkelerin tüm enerji ihtiyaçlarının karşılanabileceği hayalinin gerçeğe dönüşebileceğinin ispatı olduğunu düşünen Almanya, 2022’de enerji ihtiyacını yenilenebilir enerji ile nükleer enerjiden tümüyle azat etmeyi kararlı bir şekilde planlıyor. Son seçimler Çevre Bakanlığı’nda rolleri değiştirse de on senelik bu kısa geçiş dönemine zor ve köklü atılımların sığdırılması gerekiyor. Bakanlığı zorlayan önemli sınavlardan biri de nükleer atıkların depolanması, hala bulunan çözümleri tümü tartışılıyor ve bu sorun devam ediyor.

Bu enerji evrim ve yapısal reformasyonun gerekçesini sadece ortaya çıkan olumsuz çevre etkilerinin zorlamalarına bağlamak, olaya biraz çevre şartlanmışlığı ile tekil ve sığ yaklaşmak olur. Bu önemli değişimi daha büyük bir çerçeveden çok boyutlu olarak zaman ve insan bağlamında görmek gerek. Ulaşılmak istenen;  bilgi ve know-how üreten, yön veren, hedef gösteren,biraz bilinç altı biraz bilinç yalayıcı güdümleyen, yenileşim odaklı sürdürülebilir kalkınmayı öğütleyen, sürekli “böyle yapılır”la ezen, bu sayede yürürken koşmaya çalışanları eken velhasıl tarihin derinliklerinde bir yerde kaybettiğimizi sandığımız ve ararken kaybolduğumuz, o mümtaz ve müstesna olabilmenin gerek ve şartları olarak gördüğümüz tüm sonuçları oluşturabilecek sebeplerin tezahüründeki bir medeniyet seviyesi olarak okumak gerek. Medeniyet ithal edilerek medeni, kültür ithal edilerek külti, bilgi ithal edilerek ilmi, yarı mamul ithal edilerek yerli, strateji ithal ederek önemli olunamıyor.  Aynı şekilde düşünmeyi de ne düşünenleri, ne düşünülmüşleri, ne de düşünceleri ithal etmekle öğrenebiliyoruz.  İthal edilen tüm değerler, katkı ve düşünceler ile yeni bir değer olarak kimliklendirilemiyor ise muhakkak teslimiyetlerdir. Yeşil evrimin mümtaz ve müstesna medeniyet ile olan ilişkisi bu noktada önemli. Bu bağlamda yeşil evrimlerin yolu da öncelikle zihniyetlerdeki bilinçten geçiyor, aksiyonun enerjide veya üretimde ortaya çıkması ise tamamıyla bunun bir sonucudur.

Yeşil evrimin bu rekor güneş gücü ile gündeme gelmesi, bu evrimin sanki sadece elektrikte olduğu gibi sanal bir marjinal şartlandırma oluşturuyor. Bunun durum, özenti reaksiyonların kısır ve  yerel çıkışlarını maalesef sadece bu ve bunun yatayındakilere odaklıyor. Bu körlükle, yenilenebilir bazlı % 10,4 yakıt ve %5,6 akaryakıt oranının ötesinde, ısınma verimliliği çerçevesinde ülkedeki tüm kombilerin yeni ve daha verimlileri ile değiştirilmesini teşvik eden  programlardan sürdürülebilir hayatın vazgeçilmezlerinden suyun önemini perçinleyici akılcı önlemlere; ev ve endüstride kullanılan tüm araçların verimlerindeki uygunluk yaptırımlarından halkın ucuz kirli enerji yerine bedelli temiz enerjiyi tercih edecek derecede bilgi ve bilinç düzeyine getirilmesine kadar bir çok detay göz ardı edilebiliyor.

Almanya’nın yeşil enerji evriminin bundan sonraki büyük adımları üretimin yanı sıra enerji iletim altyapılarında olacaktır. Kısıtlı yenilenebilir kaynakların verimli kullanılabilir durumda olanların bulunduğu kuzey ile bunlara ihtiyaç duyan güneyin ve batının bir iletim altyapısı ve arz-talep köprüsü ile birleştirilmesi gerekmektedir. İlk adımda yaklaşık 2 bin km öngörülen bu ihtiyacın şimdilik sadece % 10’u gerçekleştirilmiş durumda.

Türkiye’nin -olmayan- “enerji” sorununun çözümündeki “enerjilenme” atılımının anahtarı enerji transferidir. Gerçek zamanlı enerji bağımsızlığının oyun kurucusu konumundaki yenilenebilir enerji ile verimli depolama seçenekleri de çözümün köşe taşları konumundadır. Bu ikili, dağıtık mimarideki enerji yapılanmasında merkezi mimarilerin aksine transfer ve dengeleme yetenekleri çok daha esnek ve verimli kullanımlar sağlayabilir.

Bu sonuç bizim de batıda ve güneyde bulunan yenilenebilir potansiyelin elektrik üretim amaçlı kullanımda ortaya çıkacak olandan bir yönü dışında çok farklı değil; bizdeki tüketim yoğunluğunda ortaya çıkan dengesiz dağılım Almanya’da hemen hemen yok.

Diğer yandan bizim yapacağımız tüm enerji transfer ve iletim altyapısı yatırımları bulunduğumuz coğrafi konum itibarı ile enerji koridoru olmamızdaki etkinliği artırırken, gelecekte küresel enerji piyasasında çok önemli katkılar sağlayacaktır. Sadece bu yönü ile bile yapılacak yatırımların stratejik kullanımıyla, oluşacak enerji ticaret liglerinde bir  anahtar ülke konumu alınabilir. Uzun süredir gündemde olan ve planlamaları yapılan Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Avrupa üçgeninin oluşturacağı enerji ringinde bulunduğumuz coğrafyayı baypas etmenin tek yolu Akdeniz’dir. Akdeniz’in durumu ortada iken, bunun yapılmasının önemi bir kat daha artmaktadır.

Akıl ve bilginin gölgesinde, enerjilenme çözümünde kitlenmiş olduğumuz nükleer ve kömürün anlamı bedel ve ötelemedir. Bu ötelemelerin kalkınma şahlanışlarında, zamanla tökezlemelere dönüşmesinden kaçınılması zor görünüyor…